Selam azizim,
O
kadar uzun değil, yaklaşık 4-5 aya kadar gizli örgütlerin, kötülüğü
organize eden elit tabakanın foyasını 'deşifre tadında' ortaya
çıkartıyordum. Yukarıdaki başlığı kullanarak bir dizi yazı yazıyor,
çalıştığım şirket elemanlarından tut da mahalledeki Gülefer teyzeye
kadar herkese dağıtıyordum.
Bu
organize kötülüğün ancak din ile yok edilebileceğini kafama kazımıştım.
Başka bir alternatif göremiyordum zira. Ama bu "din" dediğim olgu
tamamen geleneksel din anlayışının bir tezahürüydü. Yani "Bir mehdi
gelse de ayaklarımızı yere sağlam bassak, bir İsa çıksa da
Hristiyanların canını okusak!" diye dua edecek türden bişeydi.
O
sıralar yazı yazmakla, dua etmekle de yetinmiyordum. Gün geldi, hem
Mehdi'nin ve İsa'nın gelişiyle ilgili hem de gizli örgütlerin ifşasıyla
ilgili 1-2 video hazırlayarak youtube'a koydum. Ama ertesi gün silindi.
Tabii kıllandım ben. Neyse, bir müddet sonra tekrar yükledim, tekrar
silindi. Hacı, bu olaydan sonra beni bir heyecan sardı ki anlatamam.
Yerimde duramıyordum. Niye mi? Niyesi var mı?. La bi düşünsene! Bir-iki
video yüklüyorsun ve bunlar ertesi gün siliniyor, kasıtlı olarak
siliniyor. Eğer ben sisteme karşı bir video yapmamış olsaydım, onun
yerine Yıldız Tilbe'nin kliplerini paylaşsaydım trend olmuştu şimdiden.
Doğru bir şey yaptığımdan silindi ve "doğru birşey yapmak" sevindirdi
beni, dolayısıyla heyecanlandırdı. Onlar için tehlike arz eden bir
şeyler yapıyordum belli ki. Bunu küçük bir olay gibi görme be moruk!
Facebook'ta iki resmin silinse tedirginlikten, yaşadığın evi harabeye
çevirirdin biliyorum seni...
Aslında
yaptığım kötü bir şey değildi, iyi bir şey de değildi. Çünkü, gizli
örgütleri deşifre etmeye kalkarken diğer taraftan Kuran'da adı geçmeyen,
imâ bile edilmeyen Mehdi ve Deccal kavramlarını insanlara dinin gerçeği
olarak göstermekteydim. İsa Peygamberin ineceği ile ilgili açık tek bir
ayet yokken çağımızın alternatifi ve kurtarıcısı olarak görmüştüm. Bu
kadar önemli bir konuda açık tek bir ayet bile bulunmaması ve
rivayetlere terkedilmesi çok tuhaftı. Hayır hayır, ben dinimi zanla
besleyemezdim.
Geleneksel
din anlayışı bu kadar çok kahraman çıkarıyorken benim Marvel şirketini
arayıp buradaki dini fantastik kahramanları ilham kaynağı olarak
kullanmalarını istemem abes olmaz sanırım. Bunu birgün yapıcam hacı.
Gerçekten Allah bizden göndereceği birini beklememizi ve bununla bir umut taşımamızı mı istiyor? Eğer Peygamberimizden sonra birinin gelmesi gerektiğini kafana takmışsan, ayetlerin anlamlarını kaydırarak Mehdi'nin ve Hz.İsa'nın gelişiyle alakalı onlarca ayet önüne serebilirim. Yok eğer sen Allah'ın ayetlerini mümince anlamak istiyorsan, beklenilecek kimsenin olmadığını anlarsın. Zamanla önce kendini sonra da yakınlarını düzeltmeye başlarsın. Şöyle bir ayet var azizim;
Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!" diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz! Nisa, 75
Ne dedi duydun mu?
"Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!"
Gönderileceği beklenen bir kişiden yardım istenmiyor burada. Gönderecek olan kişiden yani zulüm dışında kalan ve köy kahvesinde sigarasını tüttüren ihsan amcadan, meclis kürsüsünden nutuklar atan deli Bekir'den, barış ve demokrasi laflarıyla geviş getiren Şükrü efendiden, aynanın karşısında ojesini tazeleyen Kezban ergeninden, tartışma stüdyolarında ahkâm kesen Rasim avukatından yardım bekleniyor. Hiç şüphesiz yardımı gönderen ve insanları buna vesile eden Allah'tır. Oysa bugünkü Müslümanlar oturduğu yerden Mehdi'yi, İsa'yı bekler oldu. Hristiyanlarla aynı kaderi paylaşarak dua ettiler. Hz.Musa'yı bekleyenleri de görünce artık ben bu hayattan soğudum...
He bu arada unutmadan, Nisa,75 yazıp gogıla gönder "mehdi, adnan oktar, harun yahya" etiketleri cebine gelsin. Arkadaşım, insan sırtında "ben" var diye ayetlerin anlamlarını kaydırarak "Mehdi'yim" imâsında bulunur mu?
Öyle yapma huylanıyorum...
Görünmeyen imparatorluk, ne gizli örgütlerin elit tabakası ne de hükümetleri elinde bulunduran ve medyada adı sanı duyulmayan zümrelerdi. Bu başka bişeydi. Zira gizli dediğin örgütler hep vardı ve gizli olan sadece taşıdıkları sembollerdi. Kısacası kötülük gizlisiyle açığıyla ortadaydı. Buna karşı cephe alan, sağlam bir vicdana sahip iyilik olgusu da hep mevcuttu. Ama yanlış giden birşeyler vardı moruk.
"Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!"
Gönderileceği beklenen bir kişiden yardım istenmiyor burada. Gönderecek olan kişiden yani zulüm dışında kalan ve köy kahvesinde sigarasını tüttüren ihsan amcadan, meclis kürsüsünden nutuklar atan deli Bekir'den, barış ve demokrasi laflarıyla geviş getiren Şükrü efendiden, aynanın karşısında ojesini tazeleyen Kezban ergeninden, tartışma stüdyolarında ahkâm kesen Rasim avukatından yardım bekleniyor. Hiç şüphesiz yardımı gönderen ve insanları buna vesile eden Allah'tır. Oysa bugünkü Müslümanlar oturduğu yerden Mehdi'yi, İsa'yı bekler oldu. Hristiyanlarla aynı kaderi paylaşarak dua ettiler. Hz.Musa'yı bekleyenleri de görünce artık ben bu hayattan soğudum...
He bu arada unutmadan, Nisa,75 yazıp gogıla gönder "mehdi, adnan oktar, harun yahya" etiketleri cebine gelsin. Arkadaşım, insan sırtında "ben" var diye ayetlerin anlamlarını kaydırarak "Mehdi'yim" imâsında bulunur mu?
Öyle yapma huylanıyorum...
Görünmeyen imparatorluk, ne gizli örgütlerin elit tabakası ne de hükümetleri elinde bulunduran ve medyada adı sanı duyulmayan zümrelerdi. Bu başka bişeydi. Zira gizli dediğin örgütler hep vardı ve gizli olan sadece taşıdıkları sembollerdi. Kısacası kötülük gizlisiyle açığıyla ortadaydı. Buna karşı cephe alan, sağlam bir vicdana sahip iyilik olgusu da hep mevcuttu. Ama yanlış giden birşeyler vardı moruk.
Bir bakıyorsun zalim bir lider ortaya çıkıyor. Ama bu zalimi destekleyen, zulmün çarkını yüzyıllardır çevirmeye hevesli mazlumlar topluluğu oluyor. Bir bakıyorsun şeyh diye birini meydana çıkarıyorlar. Elini eteğini öpen, olmadık kerametler giydiren, adeta tapınılacak canlı bir put haline getiren, bu şirkleriyle sevap kazanmaya çalışan cahiller furyasını gündeme taşıyorlar. Bitmiyor lan bunlar, gittikçe artıyor. Bir bakıyorsun, zamanla çoğalan hırsızlara müsamaha gösteren bir halk kitlesi var. Yalancı hatipler doldurmuş televizyon ekranlarını, radyo istasyonlarını, gazete köşelerini. Ama hâlâ bunlara saygıyı ve ilgiyi eksik etmeyen lanet olası milyonlarca kalabalıklar var. Bitmiyor bitmiyor. Canlı canlı insanlar öldürülüyor ve bunları çekirdek çıtlatırken seyreden insan sürüsü dolaşıyor yeryüzünde. Ve ben bunlarla aynı havayı soluyorum. Çıldırıcam elimde değil.
Bak 3 yıl oldu televizyon izlemeyeli. Evimde öyle bir haberleşme aracı olmadığı için göz atma şansım da olmuyor. Ancak kulağımın östaki borusunu delecek kadar acı haberlerle doluyor beynim ve ben sadece kahroluyorum. Anlıyor musun beni?
Zan üzerine yaşıyoruz moruk. Tüm kötülüklerin ana noktası da bu sanırım. Zan yüzünden küsüyoruz. Zan yüzünden birbirimizi kırıyoruz. Zan yüzünden savaşlar çıkıyor. Zan yüzünden farklı ideolojiler, cemaatler ve partiler oluşuyor ve birbirlerine düşman kesiliyorlar. Böyle otluyoruz hayatı...
Hatırlarsan, dedikodu da zandan ibaretti. Çekiştirmeler zannı doğuruyordu zira. Ama gel gör ki, ölü kardeşin etini yemekten tiksineceğimiz kadar zandan tiksinmedik. Zan bizi yaşatan, mutluluk veren ve ekmek getiren tek gerçeğimiz oldu. Zan bizi şirkin içinde boğdu. Ne dualarımız kabul görüyor ne de gözyaşlarımız ciddiye alınıyor şimdi.
Gel, sana ne anlatmak istediğimi tarihin surlarından bakarak kısa bir örnekle anlatmaya çalışayım.
Yunan mitolojisinde Helious'un oğlu olan fırlama Phaeton, babasının koşu arabasını belli bir yörüngede koşturup, aynı yoldan süremeyince dünyadaki her şeyi yakıp-yıkan sonra da kendisi yıldırımlarla ölen bir veletti. Günümüzde bu hikaye her ne kadar masal ise de milattan önceki Yunan toplumunun çoğu bu tür masallara inanarak "İnsan Tanrılar"ın var olduğunu sanıyorlardı. Bunlara tapıyorlardı.
Peki insanlar buna nasıl inanıyorlardı? Dünyanın çevresinde ve uzayda dönen gökcisimlerinin bulunduğu mevkiden kaymaları, büyük patlama sonucu karadeliğe dönüşmesi ve geride küçük takım yıldızları, kütlecikler bırakması dolayısıyla bunların bazen görünür olması insanları buna inandırmıştı.
Takımyıldızı
O dönemdeki yaşayan binlerce insan bu mitolojik olayların varlığına gerçekmiş gibi inanmış, "insan tanrıları"na koyun gibi tapmaya başlamışlardı.
Tarih boyunca insanların çoğu, gerçek bilgiye ihtiyaç duymak yerine varolan bilgilere inanmaya ve bunlarla avunmaya yönelim göstermiştir.Günümüzden bir farkı var mı bu anlattıklarımın? Hayır, yok.
Bu mitolojik verilerden sonra elimizde iki ibretlik veri kaldı moruk. Birincisi, zanla hiçbir yere varamayacağımız; İkincisi, phaeton(fayton)la her yere varabileceğimiz :)
Örneğin Pagan kökenli dine mevcut olan Hindistan ve Orta Asya'daki insanlar, "kuyruklu yıldızları ve yıldız kaymalarını" cadıların özel gecelerde uçtuğu, süpürge üstünde gezindiği şeklinde yorumluyorlardı. Bunun örneklerini birçok çizgi filmlerde görebilirsin.
Öyle ki, o dönemdeki insanlar kendi mantık çerçevelerine göre olayı açıklamaya ve insanları hikayelerle kendilerine çekmeye çalışıyorlardı. Ama daha çok onları korkutmak, etkisi altına almak ve itaat ettirmek için bunu yapıyorlardı. Bunda da çok başarılı olmuşlardı. Nitekim yıldız kaymasını, bir cadının süpürge üzerinde gezmesinden kaynaklandığını söylemek ne yıldızdan ne de yıldız kaymasından haberdar olan insanlar için inkar edilmesi mümkündü. Hele çoğunluğa inanan bir topluluk psikolojisi mevcutken bu fevkalade zordu.
Kezban Potter
Bak moruk, oradan bakınca gerçeği öğrenmek çok kolay görünüyor biliyorum. İnsanlara zan içinde yaşadıklarını ve gerçeği göremediklerini kabul ettiremezsin. Çünkü lanet olası kibir tasmasını boyunlarında dolaştırmaktan zevk alırlar. Okuduğu okulların, gördüğü eğitimlerin kendilerini cahilleştirdiğini, kreşe giden bir çocuk kadar bile gerçek bilgiye ulaşamadıklarını anlatamazsın.
Bu mitolojik bilgiler karşısında "Bunlar ne kadar mal yaa" diye kıs kıs gülen gelenekçi din anlayışının yedek oyuncusu, senin dinin de bu mitolojik hikayelerle insanların arasında dolaşıyor, farkına varmayacak mısın? Kuran Müslümanıyım diye özgüvenini kibire dönüştüren Selinsu, hayatın bu hurafelerle dolu. Buraya kadar anlattıklarım komedi ve geçmişteki insanların buna kolay bir şekilde inanması sana ilginç mi geldi ilahiyatçı? Saçma bulduğun bu mistik efsaneler kitaplarının her satırını süslüyor lan.
Buna benzer mitolojik olayları anlatmaya hevesli, takva elbisesine bürünen birçok hoca türedi. Ben şirkin ne olduğunu bilmiyordum hacı.Senin önerdiğin hocalardan öğrendim. Bak bu hocalar işi nereye kadar sürükledi bi dinle;
Bayram Ali dediğin o hoca; "Otururken Muhammed Mustafa, kalkarken Muhammed Mustafa, yatarken Muhammed Mustafa, yürürken Muhammed Mustafa... Muhammed Mustafa'nın benzetilebileceği hiçbir canlı yoktur. Muhammed Mustafa eşittir Allah!" diyor.
La dinlerken elim ayağım titriyor benim, kanım donuyor. Sen hala nasıl bunu normal karşılıyorsun? Siz hangi kitapların okurlarısınız olum? Kuran'dan başka gerçeği açıklayacak neyiniz var lan sizin? Kendinize gelmeyecek misiniz?
De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım. Ancak şu farkla ki bana "sizin ilahınız tek İlahtır" diye vahyediliyor. Kehf, 110
ayetiyle Peygamber ile insanların arasını denkleştiriyor. Oysa siz Allah ile Muhammed Peygamberi eşitlemeye kalkışıyorsunuz. Bu neyin çabası olum? Hangi denklemle işlem yapıyorsunuz siz?
De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım. Ancak şu farkla ki bana "sizin ilahınız tek İlahtır" diye vahyediliyor. Kehf, 110
ayetiyle Peygamber ile insanların arasını denkleştiriyor. Oysa siz Allah ile Muhammed Peygamberi eşitlemeye kalkışıyorsunuz. Bu neyin çabası olum? Hangi denklemle işlem yapıyorsunuz siz?
Şu bir gerçek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir. Nisa, 48
Şimdi bu ayet üzerinde bir düşünelim. Siz hangi durumlarda arkadaşınızı affetmezsiniz? Size yapacağı en çirkin, en kötü ve en hoşlanmadık hareketlerinden dolayı affetmezsiniz di mi? Özür dileyinceye kadar yüzünü görmek istemezsiniz belki de. Peki Allah'ın affedemeyeceği suç olan şirki işlemek O'na karşı yapılan en çirkin, en kötü ve en hoşlanmadık hareket değil mi? Bu şirke bulaştığımız sürece hangi duamız kabul olur? Tövbe etmedikten sonra hangi yakarışımıza cevap bulabiliriz? Bize şirki en iyi anlatan Kuran'dır. Sonra? Deli misin azizim! sonrası yok. Biz hocaların şirki iyi kavrayıp insanları aydınlattığını sandığımız sürece bir ayağımız çukurda olacak.
Görünmeyen imparatorluk, kafirler kadar Müslümanları da etkisi altına almış şirkin gizli egemenliğidir. Sabahın erken saatlerinden başlayarak gecenin geç saatlerine kadar bu suç farkında olmadan işlenmekte, bir hayat tarzı haline getirilmektedir. Eşyaya olan sevgi sahiplik duygusunu köreltmekte ve kısa zamanda şirke neden olmaktadır. Hocalar mutlak doğru sanılmakta, onu dinleyen halk kitlesi doğru-yanlış her bilgiyi dinin kaynağı görerek amel etmektedir. Geçmişte yaşayan ve birkaç dini kitap yazdı diye alim elbisesi giydirilen insanların kitapları çoğaltılmakta, Kuran'dan sonra en sahih eserler olarak rafları doldurmaktadır. Taklitçilik, İslam'ın takip edilmesi gereken bir yöntem olarak sunulmakta, "sorgulama" gibi büyük bir eylem devre dışı bırakılmaktadır.
Görünmeyen imparatorluk, kafirler kadar Müslümanları da etkisi altına almış şirkin gizli egemenliğidir. Sabahın erken saatlerinden başlayarak gecenin geç saatlerine kadar bu suç farkında olmadan işlenmekte, bir hayat tarzı haline getirilmektedir. Eşyaya olan sevgi sahiplik duygusunu köreltmekte ve kısa zamanda şirke neden olmaktadır. Hocalar mutlak doğru sanılmakta, onu dinleyen halk kitlesi doğru-yanlış her bilgiyi dinin kaynağı görerek amel etmektedir. Geçmişte yaşayan ve birkaç dini kitap yazdı diye alim elbisesi giydirilen insanların kitapları çoğaltılmakta, Kuran'dan sonra en sahih eserler olarak rafları doldurmaktadır. Taklitçilik, İslam'ın takip edilmesi gereken bir yöntem olarak sunulmakta, "sorgulama" gibi büyük bir eylem devre dışı bırakılmaktadır.
Buraya kadar anlattıklarımızla bir şeyleri ortaya koymaya çalıştım.. "Dinle ilgilenmeyi hocalara bırak, sen başka işlerle uğraş" demelerini izin verme moruk. Bu din birilerinin tekeli değil, Allah'ın hediyesidir. "Sen önce başını ört, ondan sonra din hakkında konuş" demelerine de izin verme kardeşim. Gerekirse pembe mutfak terliğiyle ağzına vur. "nesh, muhkem-müteşabih, cerh, tadil, tefsir, İslam tarihi, tasavvuf ve hadis bilmeden Kuran anlaşılmaz" gibi kavramlarla seni korkutmalarına da izin verme hacı.
Bugün Müslüman görünen bir ilahiyatçı, atalarının dinini savunmak adına Hz.Muhammed'in karşısında yer alıp ebu cehil'in safına geçerdi. Bunlar örümcek olsa Peygamberin sığındığı mağaraya ağ örmezler, emin ol...
Sana tek bir sorum var;
- Sebeb-i nüzulum olur musun?
Bugün Müslüman görünen bir ilahiyatçı, atalarının dinini savunmak adına Hz.Muhammed'in karşısında yer alıp ebu cehil'in safına geçerdi. Bunlar örümcek olsa Peygamberin sığındığı mağaraya ağ örmezler, emin ol...
Sana tek bir sorum var;
- Sebeb-i nüzulum olur musun?
"Çağımızda çığırından çıkmış durumda olan egosantrik yaşayış her şeyiyle bütün dünyayı etkisi altına almıştır. Ve bu etki insanı öyle kandırır kurtulmak çok zordur.İnsanların doğadan kopup fizik güzelliklere, fizik iyiliklere ve fizik algılamalara, özellikle ve en çok fizik ihtiyaçlara bağımlılık şeklinde, bir nevi hastalık derecesinde bağlı bulunmaları egonun azgınlığıdir. Seytani seviyedeki insan yani bu denli kendini şaşırmış insan, Seytana göre, her türlü şer işleriyle cennete, iyilikle uğraşarak yani uygunsuz işlerle olan alakasını keserek de cehenneme gider. Insanoğlu derin bir şaşkınlık içindedir.Ne yaptığının farkında değildir, çünkü Deccal ’i bir seviyede bulunuyor. Her türlü şer işleriyle cennet hayatı yaşıyor; esrar, eroin, döviz kaçakçılığı, gümrük kaçakçılığı, adam öldürmek vs. gibi akla gelebilecek her türlü kötülük yapılıyor.Uygunsuz işlerle olan alakanızı keserseniz dürüst hareket ederseniz, vicdanlı davranırsanız, dedikodu yapmazsanız, iki küsü barıştırırsanız, iki yanlış işi doğrultursanız, birine hizmet ederseniz, insanlara sevecenlik gösterirseniz, Deccal sizi cehennemine atar. Fesatlık yaparsanız, hain olursanız onun cennetine gidersiniz. Dünyanın şimdiki hali budur. Kötülüğe, şerre, nefsaniyete prim veriliyor.Esasında bu, düşünen insan için, şaşkınlığın bir sonucudur. İnsanın kim olduğunu unutmuş olması anlamına gelir.” E.Arikdal
YanıtlaSilçok güzel bir tespit olmuş... aynen böyle bir dünyada yaşıyoruz.
YanıtlaSilyazılarınız çok içten ve samimi... içinizi dökmeye devam etmelisiniz.. :)
YanıtlaSilBu yazdıklarınızı hurafecilere ve peygamber tapıcılarına anlatmaya kalkmayı bırak daha ima etmeden peygamber düşmanı ilan ediliyoruz.Çok güzel yorum.Sizlerin olduğunu görünce insan o kadar rahatlıyorki anlatamam.Sanki gurbette hemşehrimi bulmuş gibi.selam üzerinize olsun.
YanıtlaSilYüreğinize ve kaleminize sağlık.
YanıtlaSil