27 Temmuz 2013 Cumartesi

Çoğunluk İlahımdır!

Selam azizim,
 
Yaklaşık çeyrek asırdır dünya üzerindeyim. Garipliklerle dolu bu yaşam mücadelesinde bir köşeye sıkışmış, olup bitenleri izlemek yerine olanları anlamaya çalışıyorum. Merakım ve içinde bulunduğun sıkıntılar beni gerçeğe yaklaştırma çabasında oluyormuş, zamanla anladım bunu. Ben mutluyken bir şey öğrenmedim zaten. 
    Burada samimiyetin dibine vurarak bir şeyleri izah etmeye çalışacağım. Aynı samimiyeti senden de bekliyorum. Bu konuda yanılmayacağımı umuyorum. Ben daha açıklama yapmayıp önyargının kralını yapacak olursan bu yazıyı hiç okuma! Anlamak yerine yadırgamak gibi bir çaba içindeysen biz hiç anlaşamayız zaten.
 
   Şöyle bir bakıyorum da, toplumun etkisinde çok fazla kaldığını görüyorum.(Benim daha önce etkisinde kaldığım gibi) O yüzden yazacağım şeyler hem aklının toplumdan ne kadar bağımsız olduğunu hem de Kuran'ı anlama kapasitenin topluma göre nasıl belirlendiğini gösterecek.

     Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, hangi açıdan bakarsan bak 'doğrunun' toplumun çoğunluğuna göre belirlendiğini görüyoruz. Kitle psikolojisi içinde yaşayan insanların tüm yargıları toplum tarafından kategorize edilmiş durumda. "Kutsal" dediğine kutsal, "yanlış" dediğine yanlış, "çirkin" dediğine çirkin demek zorunda bırakılıyoruz. Menfaatimizi zedeleyecek her türlü hakikatten kaçınıyoruz. Neredeyse her şeyimizi toplum belirler oldu; hem hayat koşullarımızı hem de inancımızı. Bu işi en iyi şekilde yapabilmek için dini profesyonelce kullandılar. Örneğin bu toplumun 'haramına' ters bir tavır takındığında, "deli, sapık" gibi hakaretlere maruz kalabiliyorsun. Sistem oturmuş durumda. "Ne olursan ol yine gel" ifadesinin Mevlana'ya ait olduğunu zanneden bir toplumla karşı karşıyayız. Belki bu sözün gerçekten kime ait olduğu pek önemli değildir. Ancak konu Allah’ın dini olursa, orada ayaklanırım. Benim ‘gelecek yaşamıma’ zarar veren her kuşkuyu ortadan kaldırmak için ölümü göze alırım. Allah’ın net ifadelerini çarpıtanların beynini darmadağın ederim. Hiç olmazsa o topluluktan uzaklaşırım.
     İnsanlarımızın öyle ilginç mantıkları var ki; doğru bilirsen değil, çok bilirsen itibar görüyorsun.  İçerikten çok görselliğe önem veren putperest bir beyin yapımız var. O yüzden dini, hocaların ve alimlerin dillerinden dökülen kelimelerle uygulamaya çalışıyoruz. Kaynağımız, toplumun belirlediği ve kutsallaştırdığı kişilerin söz ve davranışları oldu. Kuran’ın içeriği hiç önemsenmedi.

 

   Çoğu kimse için gerçeğin ne olduğu pek de önemli değildi. İnsan, hoşuna giden fikirlerin savunucusu oldu. Ekranlarda ağlamaklı sohbet veren yada komik hikayeler anlatan hoca, daha çok hoşumuza gitti. İlgimizi çeken onların ses ve mimikleriydi. 'Doğru' zannettikleri yanlışları içtenlikle seyircilerle paylaştılar. İster istemez inanır olduk. Çünkü o bir hocaydı. Çünkü o, çok büyük ilimler okumuştu. Bizim gibi avam tabakasından değildi.
     "Herkesin izlediğini ve takip ettiğini ben de izlemeliyim. Topluma göre hareket etmeliyim. Benim bir şey okumama gerek yok. Zaten ekranlar bilgiyle dolu." düşüncesi bu toplumun genel prensibi oldu. Başkalarının düşüncelerini 'düşüncelerimizmiş' gibi savunduk. Düşünmeye gerek yoktu çünkü. Bizim yerimize düşünenler vardı zaten. Anlamamıza gerek yoktu. Anlayanlar vardı zaten. O yüzden Kuran'ı anlamak  değil dinlemek prim yapıyordu. Dinletenlerin kanaatlerine göre İslami bir görüşümüz ortaya çıkıyordu. Masallar ve hikayeler ilgimizin odağı oldu. Kuran'daki olayları hikayesel gözlerle dinledik. Kuran’ı hakkıyla anlamayanlar 'Bahçe sahipleri' kıssasını okuya okuya bahçe sahibi oldu.
     Kalıplaşan bir islam anlayışı var. “Bu dediğin hüküm Kuran'da yok, ama ne hikmetse Tevrat ve Mezheplerde var. Allah’ın vermediği hükmü bir alim nasıl verebilir?" dediğinde, onların gözlerinde sapıklaşırsın. Okumamış cahiller "O kadar alim yanlış biliyor da sen mi doğru biliyorsun?" deyip çoğunluğa göre yargısını belirledi. Çoğunluğa inanmak Allah’a inanmanın önüne geçti, hala fark edemiyor musun? Okumuş cahiller de "nesh, muhkem-müteşabih, cerh, tadil, tefsir, İslam tarihi, tasavvuf ve hadis bilmeden bu işler öyle olmaz!" diyerek, anlaşılır olan kitabı anlaşılmaz hale getirmeye çalıştılar. Akıllarınca, Hayat kitabı olan Kuran'ı, akademik seviyeye çıkardılar. Dini kendi tekeline aldıklarının farkında değillerdi. Atalarından öğrendiği her dini prensibi topluma dayatmayı matah bir şey zannettiler.        
       "Çoğunluk ilahımdır" diyemeyen ancak her fırsatta bunu ima eden bir zümre türedi bu coğrafyada. Toplumun inancını ve yargısını ilah edinenlerden uzaklaşmamış mıydı Peygamber? O dönemden beri devam eden bu sosyolojik düşünce ve davranışlar günümüzde daha da yaygınlaşmadı mı? O dönemin putperest devriyle bugünü karşılaştırmak yanlış mı olur diyorsun? Sana göre yanlışsa, toplumun etkisinden kurtulamadığının farkına varmadın demek.
     Kafanda birçok eleştirel sorular ve tepkiler var, eminim. Ama oraya da gelicem. Derdimi anlamaya çalış istiyorum, dinle beni.

 
     Bak sana toplum neyi öğretti onu söyleyeyim.  Dedi ki;" Kuran'a abdestsiz dokunamazsın." Farkında olmadan, kısmen seni bu kitaptan mahrum ettiler. Yanlış yorumladıkları ayeti "bak temizlenenler Kuran'a dokunabilir" diyerek ikna edilmeye çalışıldın. Sustun 'eyvallah' dedin. Çünkü senin gibi avam tabakası bu Kuran'ı anlamazdı. "Nesh var, müteşabih var. Oğlum bunlar çok karışık şeyler, ilim sahibine soracaksın." dediler. Kuran dışı kaynaklardan hüküm çıkartan her hocayı kabul ettin. Hangi hocanın doğru, hangi hocanın sapık olduğunu da bunlar öğretti. Aklını kavanoza koyduğundan haberin yoktu. Beyninin turşusunu kurdular, farkında değildin. "Türkçesini okuyarak sevap kazanamazsın" dediler.  Anlamadan Arapçasını okudun, sevap kazanmaya çalıştın. Ama Allah'ın ne dediğinden habersiz yaşadın. Allah'ı da bunlar öğretti sana, Kuran dışı ilimleri de. Halbuki Kuran açık, anlaşılır ve kolaydı. Kendi beyinlerinde zorlaştırdıkları kitabı sana da 'zormuş' gibi empoze ettiler. Allah'a inanır gibi inandın bunlara. Sana "üç ihlas okursan tüm Kuran'ı hatim etmiş sevabı alırsın" diyerek uydurma hadisleri önüne serdiler. Üç ihlasla yetindin, diğer ayetleri okuma gereği bile duymadın. Hakikaten, üç ihlas okuyan tümünü hatim etmiş sevabı alıyor da, hepsini okuyan ne sevabı alıyordu? Yok, yok, seni Peygamberimize ait olmayan sözlerle kandırdılar ama fark etmedin sen.
 
    Sana daha neyi öğrettiler anlatayım, bi dinle... Senin anlamanı bilmeden arapça okuduğun o ayetler, hayatını değiştirecek cümleleri ve hayat prensiplerini içeriyordu. Ama engellendin, mahrum edildin. Bu kitabın birkaç alimin anlayacağı şekilde indirilmiş olduğunu bilinçaltına yerleştirdiler. Ulema dediğin bu insanları, avam kesiminden alıp göklere çıkarmanı istediler. Yüceliklerinden sual olunmaz, dediler. Onların himmetiyle yaşadığını ileri sürdüler. Kuran'da bildirilen Peygamber’in özelliklerinden yetinmeyenler, o güzel nebiyi başka atmosfere taşıdılar. İki cihan Peygamber'i olarak tanıttılar. Yetinmediler, "Ya Muhammed! sen olmasaydın alemi yaratmazdım" sözünü hadis diye yaydılar. Sen fark etmedin tabii... Allah’ın sevdiği bir kul ve resul olan Peygamber’i “Allah’ın sevgilisi” haline getirdiler. Hz. İsa’nın göğe yükseltilmesiyle yetinmeyip ‘oğul’ isnat edenler gibi bir yarışmaya girdiler. Allah kulunu ve resulunu severdi, kendine sevgili yapmazdı. Sevgiliye ihtiyacı yoktu Allah’ın; oğula ihtiyacı olmadığı gibi.
     Kuran'ı senin dünyandan çıkaranlar fikirlerini sana dayatmaya çalıştı. "Kuran'ı Türkçe okuma! yanlış manalar çıkarırsın. Çok tehlikelidir, aman ha!" dediler. Ne o tehlikeyi fark etmeni istediler, ne de doğrusunu bulmanı. Akıllarını diğer insanların akıllarından üstün tuttular. Ama sen fark etmedin. Tüm insanlığa gönderilen bu yüce kitabı "sadece hocaların ve alimlerin anlayabileceği" inancını yaydılar da yaydılar. "Sana birkaç zikir ve tesbihat verelim, sen onları çek, yeter" dediler. Seni bir partiye üye yapar gibi kendi cemaatlerine, tarikatlarına ve anlayışlarına üye yaptılar. Belki niyetleri iyiydi ama akıllarını şirke bulaştırdıklarının farkında değildiler.
 
    Seni birçok şeyden mahrum bıraktıklarının farkında değildin. Allah'ın tekelindeki dini kendilerine ipotek ettiler. Hiç Kuran'a başvurmadın sen. Onlara inandın. Çünkü onlar senin yerine dini anlayıp kavradığını, kategorize ettiğini ve kolaylaştırdıklarını zannediyordu. Daha kendi derdini çözemeyen hocalar, senin derdini çözmeye kalkıştı. Sana yardımcı olmaya çalıştı. Rüyasında gördüğü Peygamber'i sana anlatarak, ne kadar farklı biri olduğunu ima etti. Senin gibiler rüyasında Sibel Can'ı görüyordu çünkü. Gidip de onlara din hakkında birşeyler anlatmak, anladığın Kuran’ı paylaşmak haddin değildi. Onlara farklı bir ilim verilmişti güya. Prestijlerini, gözünde büyüttüler hissettirmeden. Peygamber’in heva ve hevesine göre konuşmadığını öğrettiler.  Ama kendilerinin heva ve hevesine göre konuştuklarını söylemediler.

   Allah'ın rızasını aramak için Ruhbanlığı uyduranlar, gereğini yerine getirmediler. Halbuki Allah onlara böyle bir oluşum içine girmelerini emretmemişti(Hadid, 27). Sence söz konusu durum bizim için de geçerli değil miydi? Allah'ı hakkıyla takdir edemeyip türeyen tarikatlar, oluşturulan cemaatler, kurulan medreseler, inşa edilen vakıflar, sistemleşen ilahi-yatlar.... Hristiyanlığa benzer bir oluşum geliştirilmedi mi? Neden bir hüküm için farklı doğrular vardı? Bir insanı öldüren tüm insanları öldürmüş gibi oluyor da neden namazı kılmayanı öldürmek helal sayılıyordu? Zina edene 100 değnek vurulması emrediliyorken(Nur,2) neden Yahudilerin ve mezheplerin görüşlerine göre taşlayarak öldürülmesine(recm) hüküm veriliyordu? Bak bana canını yediğim, ne düşündüğünü iyi biliyorum. Seni yarı yolda bırakmıcam, anlatıcam.

 
     Ateistlerin İslam dinine yapamadığı cinayeti bu görüşe sahip olanlar yaptı. Sen fark etmedin tabii. Kuran'ı elinden alanlar bu farkındalığını da köreltti. Dini bir hamur gibi yoğurup  kendi görüşlerine göre şekil veren bir ulema oklavası dolaşıyor İslam coğrafyasında asırlardır. İslam'ın saf dinini şekillendirip çarşaf dinine getirenler, ateistlerin ve din düşmanlarının eline birçok malzeme verdi. En sahih hadis dediğimiz Buhari'nin, Müslim'in, Ebu Davud'un ve Nesai'nin kitabına "Peygamber'in Hz. Aişe ile 6 yaşında iken evlendiği" yalanını koyarak bu uydurma hadisi savunmamızı istediler. Kuran'dan Hz. Peygamberin kim olduğunu öğrenemeyenler bu çıkılmaz yola girerek ‘yalanları’ doğrulamaya çalıştı. Ekşisözlük'te "Hz. Muhammed subyandı, şehvet düşkünüydü" ifadelerini nefretle kınayanlar, bunun böyle olmadığını saçma sapan görüşleriyle savunmaya çalıştılar. Oysa ilk kınanacak olanlar, bu hadisi gerçek kabul edip itibar edenlerdi.

    Geçmişte yaşamış alimlerin, şeyhlerin, evliyaların ve ulemaların yanlış yapamayacaklarını sandılar. Uydurma hadislerin Peygamber'e ait olduğunu zannedenler, kendilerine göre ayetlerin anlamlarını kaydırarak savunma kalkanı oluşturdular. Birçok hadisin Peygamber'e ait olmadığını fark edenler, ya ses çıkaramadılar ya da çıkardığı sesler kesildi. Allah'tan korkar gibi -yanlışlarını dikkate almayarak- ulemalardan korkan Müslüman kitlesi oluştu. Elbette Kurani çerçevede dini anlatmaya çalışan ve bu uğurda fedakarlık gösteren alimler de oldu. Onlara hiç bir sözüm yok. Ama bunlar çok az bir gruptu. Toplumun baskısıyla çoğu susturuldu.

    Geçmişte yaşamış Abbasiler ve Emeviler, saltanatlarını korumak ve dini kendi arzularına göre yaşamak adına birçok hadis uydurdu. Bunlar bize farkettirilmedi, Kuran’ın hükümleri diye lanse edildi. O kadar çok zannettiğimiz şeyler vardı ki; Arap gelenek ve göreneklerini dinselleştirerek bu dine takviye yaptılar. Kültürleri, dinin bir emri diye yerine getirdik. Budizm’den, hintlilerin Brahmanzim inancından birçok ritüel İslam’ın parçası durumuna geldi. Tastamam gönderilen saf dine her kültürden bir fikir giydirildi. Özü değişti ama ismi değişmedi.


    Hadisleri Kuran'a göre yorumlamamız gerekirken, Kuran'ı hadislere göre yorumladık. Kuran’da anlamadığımız noktaları eshab-ı nüzul diye birşey ortaya atarak izah etmeye çalıştık. Hem toplumun alt tabakalarında hem de toplumun akademik katmanlarında bunları vazgeçilmez bir unsur haline getirdik.

    Nuh'un, Salih'ın, Şuayb'ın, İbrahim'in Lut'un ve Peygamberimiz ile birlikte nice peygamberin saf bildiği yoldan gitmeyerek toplumun(ataların) dininden gider olduk. “Çoğunluk nereye, biz oraya” dedik. Kuran'daki ayetleri, sözde 'peygamber hadisi'  ile açıklamaya çalışanların gerçek dini kamufle ettiğini fark etmiyor musun? Kuran’ın tefsirinin yine Kuran olduğunu söylemediler mi sana? (Kıyamet,17-18-19)(Furkan,33) En güzel yorumun Allah’a ait olduğunu ayetler bildirmiyor muydu sana? Bu Kuran din için sana yetmiyor muydu? (Ankebut,51) Çoğunluğun zanlarıyla daha ne kadar yaşamayı düşünüyorsun?

 "Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler."(Enam,116)

    Allah aşkına bana söyle; "Allah'dan daha doğru sözlü kim olabilir?" (Nisa, 87) Atalarına uyan kavimlerin nasıl helaka uğratıldıkları haberi gelmedi mi sana? Biz de atalarımızın dinini sürdürüyoruz, farkında değil misin? Onlar, çarpıtılmış bir dini sana dayattıklarının farkında değildi.
   Kuran'ın etkisinde kalmayan Müslümanlar, çarpıtılmış İslam anlayışının etkisinde kalarak körü körüne savundu. Kendisine dayatılan düşüncelerin kölesi, görünmeyen hapishanelerin mahkumu oldu. Saçmaladığımı mı düşünüyorsun? Tutarsızlıklarla dolu hocaların sözlerini, alimlerin kitaplarını değil de, söylediklerimi mi garipsedin?

    Bu toplum, çelişkiye düştüğü her hadis'e “hikmet” gözüyle bakmanı istedi. Kuran’a ters olan hadisleri peygambere ait sanarak “bunda bir hikmet vardır” diyerek cevapsız bıraktılar. Ama sen farkında değildin. Oysa hikmetli olan Kur'an'dı.

   "Andolsun hikmetli Kur'an'a" (Yasin, 2)
  

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Sen Sor Kur'an Cevaplasın - Part 3




Selam azizim,

   Yazı dizimizin 3. bölümüne gelmişken anlaşılması gereken bazı hususları bildirmek zorundayım.

    Müslümanların çoğuna bakıldığında “din için Kur’an yeterlidir” görüşünün bize ait olduğunu sanmakta ve buna karşı bizimle mücadele içine girmektedir. Oysaki bu görüşün doğru olduğunu biz ayetlerle kanıtlamaya çalışmıyoruz. Tam tersine ayetler, bu görüşün doğru olduğunu kanıtlamaktadır. Hem bilinmelidir ki bu görüş Allah’a aittir ve Kuran’dan bir ayettir.

    Taklide dayalı gelenekçi İslam anlayışını savunanların içinden çıkamadığı bir başka konu ise çoğu hadislerin Peygambere ait olduğunu ‘zannetme’ yanılgısıdır. Kuran’ı yeteri kadar okuyamayan bu insanların hadislerin doğru olup olmadığını kestirebilmeleri, bu açıdan da çok zor görünüyor. Çünkü bilinçaltlarına Allah’ın ayetlerinden çok uydurulan hadisler yerleştirilmiştir.

   Bu bölümde ayetler delil gösterilerek “hadis”e uymak gerektiğini söyleyen Müslümanlara cevap vermeye çalışacağız. Örneğin; “Elçi size ne verdiyse onu alın, sizi neden alıkoyduysa ondan da sakının.”(Haşr Suresi,7) ayetine bakacağız. Ayrıca  “esbab-ı nüzul”u (ayetin iniş sebebini) gerçeğini anlamaya çalışacağız. Bununla beraber Kuran’da geçen “hikmet” kavramının sünnet/hadis olup olmadığına bakacağız. Ve son olarak Din Adamları hakkında Kuran’ın hükmünü öğreneceğiz.

  


Yine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

55. Haşr Suresi’nde şöyle buyurulmaktadır: “Elçi size ne verdiyse onu alın, sizi neden alıkoyduysa ondan da sakının.” O halde geleneklerin ve hadis külliyatının bize öğreti olarak verdiklerini kabul etmeli, bizden yasakladıklarından kaçınmalıyız, öyle değil mi?


“Allah'ın o ülkelerin halklarından elçisine ganimet bıraktığı şeyler Allah'ın ve elçisinindir. Yani akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara verilmelidir ki zenginlerinizin arasında tekelleşmesin. Elçinin size verdiğini alın; ancak onun size vermediğinden uzak durun. Allah'ı dinleyin. Allah'ın cezalandırması çetindir. Sözü edilen o mallar, göçmen yoksullar içindir. Onlar ki, yurtlarından çıkarılıp mallarından yoksun bırakılmışlardır; Allah’tan bir lütuf ve bir hoşnutluk peşindedirler; Allah’a ve elçisine yardım ederler. İşte onlardır, özü-sözü doğru olanlar.” (59:7-8)

56. Yukarıdaki ayet açıkça ortaya koymaktadır ki “Elçi size ne verdiyse onu alın, sizi neden alıkoyduysa ondan da sakının” ifadesi peygamberin insanlar arasında yaydığı öğretileriyle ilgili değil, ganimetlerin ihtiyaç sahiplerine dağıtımıyla ilgilidir. Peki peygamberin insanlar arasında yaydığı öğretilere işaret etseydi, bu ifadeden hadisleri anlamak mümkün olmaz mıydı?


“Şüphesiz, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hükmetmen için biz sana Kitap’ı hak olarak indirdik. Hainlerin savunucusu olma.” (Nisa,105)

57. Bu ayetten de anlaşıldığı gibi öğreti olarak Kuran’a işaret ediliyor. Ancak Nisa Suresi 65. ayette belirtildiğine göre insanlar Allah’ın elçisini aralarındaki anlaşmazlıklarda hakem kabul etmedikçe ve onun kararlarına içten bir şekilde uymadıkça inanmış sayılmayacaklardır. Bu ayet de geleneksel kitapların ve hadis kitaplarının önemini vurgulamıyor mu? Ayet şu;


“Hayır, Rabbine yemin olsun ki iş, onların sandığı gibi değil. Onlar, aralarında çıkan karmaşık işlerde seni hakem yapıp verdiğin hükümle ilgili olarak, içlerinde hiçbir burukluk duymadan tam bir teslimiyete ulaşmadıkça iman etmiş olamazlar.” (Nisa,65)

58. Bu ayette insanların anlaşmazlıklarında elçiyi aralarında hakem yapmaları ve onun kararlarına tam olarak uymaları gerektiği söylenmekte. Peki elçi insanlar arasında nasıl hakemlik yapacaktır? Kendi kişisel fikri doğrultusunda mı karar verecektir?


“Sen de aralarında, Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belaya çarptırmak istiyor. Zaten insanların birçokları doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar.” (Maide,49)

59. Elçi insanlar arasında hakemlik görevini yürütüyordu. Ancak, yukarıdaki ayetin de işaret ettiği gibi, bunu yaparken kişisel değer yargılarına ve fikirlerine göre değil Kuran’a göre hüküm veriyordu. Bunu biraz aydınlatabilir miyiz?


“Bu Kitap'ı sana yalnız şunun için indirdik: Hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara iyice açıklayasın ve Kitap, iman eden bir topluluk için kılavuz ve rahmet olsun.” (Nahl,64)

60.Vahyin “vahy-i metluv”(okunan vahiy) ve  “vahy-i gayri metluv”(okunmayan vahiy) iki türlü olduğu söyleniliyor. Yani okunmayan olan bu ikinci tip vahyi, gelenek ve hadis kitaplarında bulabiliriz.


“Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahiy ettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman'ı inkâr ediyorlar. De ki: O benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. O'na güvendim ve dönüş sadece O'nadır.” (Rad,30)

61. Bu ayette geçen “sana vahiy ettiğimizi onlara okuyasın” ifadesi açıkça ortaya koymaktadır ki vahyin tek türü “vahy-i metluv”dur, yani okunan vahiydir. Yani ‘okunmayan vahiy’ yok mudur?


“Rabbinin Kitabı'ndan sana vahiy edileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın.” (Kehf,27)

62. Kuran’ı anlamak için “esbab-ı nüzul”u (ayetin iniş sebebini) bilmeliyiz. Çünkü bir ayetin neden ve nasıl bir tarihsel arka plan ile vahiy edildiği konusunda bilgilenmeden Kuran’ı anlayamayız.


“Yemin olsun ki, onların hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kuran, uydurulacak bir hadis (söz) değildir; aksine o, kendisinden öncekileri tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.” (Yusuf, 111)

63. Bu ayetten Kuran’da geçmiş nesiller ve elçiler hakkında verilen tüm örnekler, tarihsel hikâye oldukları için değil, insanlara kutsal rehber oldukları ve ahlaki dersler verdikleri için indirildiğini anlıyorum. Öyleyse geçmişte yaşandığı iddia edilen tarihsel rivayetleri araştırmaya çalışıp, Allah’ın Kitap’ını bu rivayetlere tabi kılmak büyük bir hatadır.


“Şunların hiçbirine itâat etme: yemin edip duran, aşağılık, kötüleyen, söz götürüp getiren. Hayrı engelleyen, saldırgan, günahkâr. Kaba ve kötülükle damgalı. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye… Ayetlerimiz ona okunduğunda şöyle der: ‘Daha öncekilerin masalları!’” (Kalem,10-15)

64. Kuran, bazı ayetlerinde elçinin, Kitap’ın ve “hikmet”in (yani bilgeliğin) bilgisini vermekle görevli olduğunu belirtir. Kitap ile Kuran kastedilirken, hikmet ile hadis’in kastedildiği  doğru mudur?


“İşte bunlar, Rabbinin sana vahiy ettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme; sonra kınanmış ve uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.” (İsra,39)

65. Kuran bir kavram verdiği zaman onu havada bırakmaz, açıklar. Öyleyse bu ayet Kuran’ın kendisinin hikmet olduğunu göstermektedir. Hikmet, yani bilgelik, Allah’ın Kitap’ının niteliklerinden birisidir. Bunu destekleyecek başka ayet var mıdır?


“Andolsun onlara, kötülüklerini engelleyecek nice önemli haberler gelmiştir. Bu, büyük bir hikmettir. Fakat uyarılar yarar sağlamıyor.” (Kamer,4-5)

66. “Evlerinizde Allah’ın ayetlerinden ve hikmetten okunanları hatırlayın. Kuşkusuz, Allah Latîf'tir, Haberdar’dır.” (Ahzab,34) Bu ayetteki hikmetin, okunmayan vahye karşılık geldiğini ve hadis olduğunu söylemek doğru değil midir?


“Yâ. Sîn. Yemin olsun o hikmetlerle (bilgeliklerle) dolu Kuran'a ki, hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin.” (Yasin,1-3)

“Elif. Lâm. Mîm. İşte sana, o hikmetlerle (bilgeliklerle) dolu Kitap'ın ayetleri. İyilik ve güzellik sergileyenlere bir merhamet ve bir kılavuz olarak.” (Lokman,1-3)

67. Bu ayetlerle kesinkes anlaşılıyor ki, ‘hikmet’ ile yalnızca Kuran’ın bir niteliği ifade edilmektedir. Peki Atalarımızın/din adamlarının bize öğrettiği dini kavramlara ve hadislere uyarsak daha doğruya ulaşamayız mı?


“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun!’ dendiğinde, ‘Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.’ derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!” (Bakara,170)

68.  Ama Atalarımız ve din adamlarımız bu din için büyük fedakarlıklarda bulundu. Onlara uymamız daha uygun olmaz mı?


“Onlar bir toplumdu; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” (Bakara,141)

69. Din adamları bizi Allah’ın yoluna çağırmaktadır. Onlara her açıdan tabi olmak gerekmez mi yani?


“Ey iman edenler, gerçek şu ki, Yahudi ve Hristiyan din adamlarının çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele.” (Tevbe,34)

70. Bu ayette Allah, Yahudi ve Hristiyan din adamlarının hatalarından bahsederek Müslümanlar’ı aynı yanlışlara düşmemeleri konusunda uyarıyor. Ama onların din konusunda yazdığı değerli çalışmaları var. Bunlara itibar edilemez mi?


“Kendi elleriyle bir kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için ‘Bu Allah katındandır’ diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara,79)

71. Ancak din adamları, bizim için şeriat yasalarını sistematik bir şekilde kitaplarına koymuşlardır. Bu bize dini anlamamız için bir kolaylık sağladı. Her ne kadar onların bazı hükümleri Kuran’da geçmese de onların derin anlayışlarından dolayı itiraz etmemiz doğru mu?


“Yoksa onların, dinden, Allah’ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.” (Şura,21)

72. Bunlar ne kadar ‘dindar’ olurlarsa olsunlar peşlerine düşmemiz yanlış mıdır? Kuran dışı bilgiler verse dahi yararlanmamız daha doğru olmaz mı?


“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (İsra,36)

73. Yani hiçbir bilgiyi Allah’ın bize verdiği akıl ve duyuların süzgecinden geçirmeden kabul
etmemeliyiz, öyle mi?



“Ve: ‘Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!’ diye ilave ederler.” (Mülk,10)

74. Dini liderlerimizin ve kutsal saydığımız kişilerin öğretilerini Kuran’dan onay almadan takip edersek hesap gününde ne diyeceğiz?


“Ve derler ki: ‘Rabbimiz! Biz, efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz, onlara iki kat azap ver; onları büyük bir lanetle lanetle!’” (Ahzab,67-68)

75. Efendilerimiz ve büyüklerimiz hesap gününde bize yardımcı olmayacaklar mıdır?


“Hepsi toplu halde, Allah’ın huzuruna çıkmış olacaklar. Ezilip horlananlar, büyüklük taslayanlara diyecekler ki: ‘Biz sizin izleyicileriniz idik. Şimdi siz Allah’ın azabından bir kısmını bizden uzaklaştırabilir misiniz?’ Cevap verecekler: ‘Allah bize kılavuzluk etseydi elbette biz de size kılavuzluk ederdik. Şimdi inleyip feryat etsek de sabretsek de bir. Sığınacak hiçbir yerimiz yok.’” (İbrahim,21)

76. Görünen o ki, ataların ve taklit edilen gelenekçi dinin şimdiki Müslümanlara bir faydası
yoktur. Peki ne yapmalıyım?



“De ki, ‘Benim yolum şudur: Basiret (akıl) ile kavranabilen açık bir delille Allah’a çağırırım, aynı şekilde beni izleyenler de... Allah Yücedir, ben ortak koşan birisi değilim.’” Yusuf,108)

77. O zaman bizim atalarımızdan din adına işittiklerimizin akılla kavranması gerekiyor, değil mi?


“Yoksa sen bunların çoğunun işittiklerini, akıl ettiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.” (Furkan,44)

78. Aklını işletemeyenlerin Allah katında durumu nedir?


“Çünkü hareket eden varlıkların (yaratıkların) Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.” (Enfal,22)

79. Allah’ım bize aklımızı doğru kullanmayı nasip et ve bizi öğütlerinden mahrum etme!


“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud,112)

4 Temmuz 2013 Perşembe

Ölüm


Selam azizim,

    İnsan dediğin şey çok garip duyguların trafiği içinde stresi dinmeyen potansiyele sahip bir varlıktır. Bazen kendini dünyanın en masum insanıymış gibi görüp, bazen de en acımasız varlığı olarak düşünebilmiştir. İçinde bulunduğu toplumla uyum gösterirken, kendi içinde çatışmalar yaşamıştır. Egolarını tatmin etmiş, menfaatine ters düşenlerle savaşmış, zulmedenlere karşı sesini haykırmış ve bazen de senin göremediğin pislikerin bataklığında yüzmüştür. Bu buhran, girdap ve karmaşaklıkta kendini unutmuştur. Kendi aklını bırakarak hazların esiri, toplumun kanaatine üye olmuştur.


    Aklını hayatı boyunca çıkarlara göre çalıştıran insanoğlu, bir nebze olsun ciddi mesele olan ‘ölüm’ hakkında düşünmemiştir. Düşünenlerin çoğu ise "ölüm"ün edebiyatını yaparak herşeyden olduğu gibi bundan da prim elde etmiştir. Ölüm çoğu kez ciddiye alınmış gibi göründü. Ciddiye alanlar ise ‘ölümsüzlük iksiri’ peşinde hayatlarını sonlandırdılar.


     Oysa ölüm denilen şey, bize hayatı anlamlandıran, evreni düşündüren, aklı çalıştıran ve “Neden varız? nerden geliyoruz? nereye gideceğiz? hakikat nedir?” gibi soruları sorduran bir araçtır. Ölüm üzerine düşündüğümüzde, yukarıda belirtilen tüm karmaşıklığın sebebi anlaşılacak ve insan üstündeki stresi ve tansiyonu azaltacaktır.



“O, amel  (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını  denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok  bağışlayandır.”
(Mülk, 2)

2 Temmuz 2013 Salı

Sen Sor Kur'an Cevaplasın - Part 2

Selam azizim, 
 
   Bu yazının ilk kısmında Allah, Kur’an ve Peygamber hakkında yüce Kitabımıza sorular sorarak  toplumun din konusunda bize öğrettiği "doğrular"ın ve "yanlışlar"ın yanılgılarla dolu olduğunu öğrendik. Dolayısıyla, akılla tam bir uyum içinde olan Kitabımızın, zihinlerimize nasıl bir zincir vurulduğunu bize göstermesi ve bu sis perdesini kaldırmaya yönelik delilleri kendisine olan güvenimizi gitgide arttırmıştır. Bu delillerle toplumumuzu uyandırmaya çalıştık.
       Gördük ki, her ne kadar Kuran’ın bildirdiği gerçeği anlatsak da toplum tarafından yanlış karşılanmaya, zamanla nefret edilecek kişi haline getirilmeye çalışıldık. Çünkü bu toplum gerçeklerden uzak, çünkü bu toplum menfaatleri üzerine kurulan sistemin yıkılmasından endişe duyuyor.
      Biz burada sorularımızı daha da netleştirerek hem kendimize hem de temiz akıl sahiplerine yardımcı olmaya çalışacağız.
 Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
 

 28. İslam’ın bir taklit dini olduğu görüşü yaygındır. Bu ne kadar doğrudur?
 
 
Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; hristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar? (Tövbe,30)
 
Ey Resulüm de ki: “İşte benim yolum budur! Ben insanları Allah’ın yoluna, düşünmeksizin, taklit yolu ile değil, delile dayanarak, idrâklerine hitab ederek dâvet ediyorum. (Yusuf,108)
 
29.İslam’ın iman esaslı olduğu, bir yerden sonra aklın devre dışı kalması gerektiğini savunanlar var.
 
 
Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık. (Zuhruf,3)
 
 Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. (Yunus,100)
 
“Sana bu mübarek Kitap'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sad,29)
 
30.Gaybı Peygamberimizin bildiğini ve bildirdiğini ısrarla söyleyenler var. Bunun böyle olmadığını Enam,50’den başka ifade eden  bir ayet var mı?
 

De ki: "Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim." (Ahkaf,9)
 
31. Kuran’ın din konusunda yeterli olduğunu ayetlerden anlıyoruz. Peki ahirette hadislerden sorumlu tutulmayacak mıyız?
 
 
Resul de şöyle der: “Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur’an’ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular.” (Furkan,30)
 
Ve şüphesiz O (Kuran) sana ve toplumuna bir hatırlatmadır. O’ndan sorumlu tutulacaksınız. (Zuhruf,44)  
32. Peygamberimiz’in yalnızca Kur’an’la hüküm vermesi gerektiğini ayetlerden anlıyoruz. Peygamberimiz Kur’an dışı hüküm vermiş midir?
 

“Allah seni affetsin; neden onlara izin verdin de beklemedin ki, doğru söyleyenler sana açık-seçik belli olsun da yalancıları bilesin.” (Tevbe,43)
 
 33. Şimdi bu ayette yanlış hüküm verdiği için Allah’ın kendisini eleştirdiğini görüyoruz. Bir dakika! Peygamberimiz kendi nefsine göre konuşmaz ki?

O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz. O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir. (Neml,3-4)
 
 34. Kur’an’ı vahyederken kendi arzusuna göre konuşmaz.(Neml,3-4) Ama günlük konuşmalarında kendi arzusuna göre hareket ettiğini öğreniyoruz şimdi.(Tevbe,43) Peygamber’in vahiy ile günlük konuşmalarını ayırt eden insanlar olmuş mu?
 

“Onlara bir ayet getirmediğinde, ‘Onu da şuradan buradan derleseydin ya!’ diye konuşurlar.” (Araf, 203)
 
35.Buradan günlük konuşmaları ile vahyin ayırt edildiğini görüyoruz. Peygamberimizin günlük konuşmalarının olduğunu ve bu konuşmaların yine Allah tarafından eleştirildiğini gösteren başka ayet var mı?
 

“Ey peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Tahrim,1)
 
36.Allah’ım, tatmin olmam açısından soruyorum; Peygamber’in vahiy ile günlük konuşmalarını ayırt eden insanların olduğuna başka bir delil gösterebilir misin?
 

“İman edenler derler ki: ‘Bir sure indirilseydi olmaz mıydı?’ Fakat hükmü kesinleşmiş bir sure indirilip de içinde savaş da anılınca, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına tutulmuş bir bakışla sana baktıklarını görürsün. Onlara uygun olan da odur.” (Muhammed,20)
 
 
37. Demek Peygamber’in her sözü vahiy olsaydı Müminler, Allah katından bir sure indirilmesini istemezlerdi. Peki, Vahiy yalnızca Kuran mı yoksa ek olarak Peygamber’imizin sözleri mi?
 

“İşte böyle! Biz sana Arapça bir Kuran vahiy ettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve çevresindekileri uyarasın. Ve toplanma günü konusunda da uyarıda bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölük cennettedir, bir bölük ateşte.” (Şura,7)
 
 38. Vahyin sadece Kuran olduğunu Peygamberimiz de ifade etmiş midir?
 

“Bu Kuran bana vahiy olundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım.” (Enam,19)

39. Allah’ım din konusunda canımızı sıkan şeyler var, özellikle ibadet konusunda. Kuran şu an indirilmekte değil, alimlere sorarak onların verdiği  hükümlere mi uyalım yoksa Kuran’la mı yetinelim?
 

“Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kuran indirilmekteyken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetmiştir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok yumuşak davranandır.” (Maide,101)
 
40. Bu ayetle görüyorum ki, dinle ilgili soruların cevabını Kuran’da aramakla yetinmeliyim. Peygamber’in her söylediğinin vahiy olmadığını açıklayan başka bir ayet var mı?
 

“Yapılacak işler hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Ali İmran, 159)
 
41. Yine anlıyoruz ki, Peygamber’in her söylediği vahiy olsaydı müminlere danışmazdı. Kuran’ın açıklanmadığı kısımlarını Peygamber’in açıkladığını hadislerle görüyoruz. Bu ne kadar doğru?
 

“Biz Kitap’ı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.” (Nahl,89)
 
42. Madem Kuran’da her şey açıklanmış, bu binlerce hadisler de nedir Allah’ım? Esasen Peygamber’in üstlendiği görev nedir?
 

“Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.” (Maide,67)
 
“Şüphesiz, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hükmetmen için biz sana Kitap’ı hak olarak indirdik. Hainlerin savunucusu olma.” (Nisa,105)
 
43. Peygamberimize Cebrail tarafından gösterilen uygulamalar ve Kuran'da geçmeyen açıklamaları  öğretildiğini görüyoruz. Bu Kuran’da geçmiyor. Böyle bir şey var mı?
 

“Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. Tehdidimden korkanlara Kuran'la öğüt ver.” (Kaf,45)
 
44. Allah tarafından Peygamberimize verilen başka bir kitapla biz, Deccal ve Mehdi hakkında uyarıldığımızı öğreniyoruz hadislerden. Peygamberimizin böyle Kuran dışı bir kitaba ve ilme sahip olduğu doğru mudur?
 

“Benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kuran bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahiy olundu.” (Enam,19)
 
45. O halde Kuran dışı bir kitabı din konusunda delil olarak göstermem yanlış. Kuran dışı böyle bir kitap indirildiği doğru değil.

“Veya onlara bir kitap verdik de ondaki bir delile mi dayanıyorlar? Doğrusu, zalimler birbirlerine ancak aldatıcı sözler verirler.” (Fatır,40)
 
“Ne oluyor size, nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var? Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!” (Saffat,154-157)
 
46. Kuran’la yetinmekle birlikte bizi sadece Allah’a yaklaştırmalarından dolayı cemaatlerin ve tarikatların peşinden gitmemiz doğru değil mi?

“Kitap’ın indirilmesi, Üstün ve Bilge olan Allah’tandır. Şüphesiz, sana bu Kitap’ı hak ile indirdik; öyleyse dini yalnızca O'na has kılarak Allah’a ibadet et. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah’ındır! O'nun yanında birilerini daha veliler edinerek ‘Biz onlara, bizi Allah’a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz.’ diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.” (Zümer,1-3)
 
47. Din hakkında bilmediğimiz hükümleri ilim sahiplerine sormamız gerekmiyor mu? Bununla ilgili ayet var sanırım.
 

Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun. (Enbiya,7)
 
48. Ayetten anladığım kadarıyla ‘Kuran’ ehline sormamız gerekiyor. ‘Kuran’ dışı açıklama veya hüküm verdiğini nasıl anlayacağım?
 

...O halde, iyice araştırın, anlayın dinleyin. Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. (Nisa,94)
 
49. Ayetlerden Peygamberimizi örnek almamız isteniyor. Bunun için rivayetlerle bize ulaşan hadis ve sünnetleri uygulamamız doğru olmaz mı? Peygamber’i örnek almamızın başka yolu mu var?
 

“İnkara sapanlar, ‘Sen gönderilmiş bir elçi değilsin.’ diyorlar. De ki: ‘Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah, bir de yanında Kitap bilgisi bulunanlar yeter.’” (13:43)
 
50.Yani Peygamberi örnek almak için sadece Allah’ın Kitabındaki bilgileri edinmek yeterlidir. Ey Allah’ım, Peygamberimizi örnek alacağımız bir ayet var mı?
 

“Ben sadece bana vahiy olunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim.” (10:15)
 
 51. Rabbim, beni bu konuda daha da ikna edebilir misin?
 

“İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır.” (Mumtehine,4)

52. Şimdi ben sorumu şu Müslümanlara soruyorum; Peygamberimizin örneğini hadis kitaplarında bulmalıyız diyen kişiler bu ayet için ne diyecekler? Bu yüce Kitap bana yetiyor da onlara niçin yetmiyor?
 

Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? (Ankebut, 51)
 

53.“Allah’ın elçisine Kuran’ın benzeri bir kaynak verildi” diyebilir miyiz?
 

“De ki: Andolsun, bu Kuran'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insan ve cin toplulukları bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.” (İsra,88)

54.Son olarak, bu ayeti netleştirebilir miyiz?
 

“Yahut ‘Onu kendisi uydurdu!’ mu diyorlar? Hayır, onlar inanmazlar. Eğer doğru iseler onun benzeri bir ‘hadis’ (söz) getirsinler.” (Tur,33-34)