Tekrar Selam,
ŞEYTANIN AVUKATI FİLMİ
Yoruldunuz dimi? Tamam bitiricem canlar. Bundan sonrasını daha dikkatli dinlemenizi istiyorum.
ŞEYTANIN AVUKATI FİLMİ
Yoruldunuz dimi? Tamam bitiricem canlar. Bundan sonrasını daha dikkatli dinlemenizi istiyorum.
Neden
 bu filmin yazıma konu olduğunu az çok tahmin etmişsindir. Benim de 
meraktan öteye geçemediğim bazı sorularım vardı zamanında. Mesela biz 
insanların şeytanla yan yana anılmalarının sebebi neydi? Açıkçası beni 
ekrana çivileyen şey de buydu; "şeytan" kelimesiyle "avukat" kelimesinin 
bir arada kullanılması.
Filmin 
farklı bir çözümlemesini yapmaya çalışcam. Nitekim "Şeytanın Avukatı" 
jargonu Amerikan hukukunda “ipten alma” anlamına gelirken kardinallerde,
 "papalığa aday gösterilen kardinalin gerçekte bu işe layık olmadığını 
araştırmakla görevli başka bir Vatikan kardinali" anlamına geliyor. 
Önce filmin başrolleri hakkında bilgiler edinelim, sonra filmin derinliğine inelim.
The Matrix’in Neo’su olarak daha çok tanıdığımız, hırslı ve gözde kişiliğiyle savunma avukatı rolündeki Kevin Lomax(Keanu Reeves) müvekkillerinin suçları ne kadar ağır olursa olsun aklı ve karizması sayesinde jürileri etkileyerek suçluları beraat ettiren bir yeteneğe sahiptir. Öyle ki, babasız büyümüş bu cengaverin Florida gibi bir kasabada 64-0’lık dava rekoru var. Tabi “hiçbir dava kaybetmeme” başarısı birilerinin dikkatini çekiyor. Ve New York’un ünlü hukuk bürosundan cezbedici bir teklif alıyor. Hemen transferi kabul ediyor kerata. Fakat iş göründüğü gibi değildir. Gelicez oraya.
  
John Milton karakteriyle şeytanı canlandıran Al Pacino, New York hukuk şirketinin başındaki sıradışı, zeki ve son derece karizmatik kişidir. John Milton ismi nereden geliyor peki, kimdir? Şöyle geriye gidelim anlıcaz.
1608-1674 yılları arasında yaşamış, ünlü eseri Yitik Cennet(Paradise Lost)’te Adem ile Havva’nın tanrının gözünden ve huzurundan düşmesini destansı bir dille anlatırken şeytanın tarafını tutması ve ona karşı sempati duyması ile bilinir. Al Pacino’nun performansına bakılacak olursa, eserde tasvir edilen şeytan tiplemesi gibi canlı, güçlü ve karizmatik olduğu görülür. Filmin etkisinde kalan birkaç denyo sosyal medyada “Şeytan olasım geldi” yorumları atarak bu konuda canlı örnek olmuşlardır. Neyse, filmin sonlarına doğru kitaptan(Paradise Lost) alıntılar yaparak replikte zirveye oynarlar.
Biraz da Lomax’in eşinden bahsedelim. Marry Ann(Charlize Theron), kasabada küçük yaşlardan itibaren çalışan ve zor şartlar altında büyüyen biri olarak kocasının başarısı ve hızla yükselişinin altındaki gerçekleri bilir ama gelen paraya ve teklife hayır diyemez. Zira o da otomobil finansı ile ilgili ödemeyenlerin peşine düşmek gibi lanet bir işte çalışmaktadır. Marry Ann New York’a yerleştikten sonra tuhaf komşuları ve John Milton’un konuşmaları yüzünden depresyona girer ve bir süre sonra intihar eder.
Önce filmin başrolleri hakkında bilgiler edinelim, sonra filmin derinliğine inelim.
The Matrix’in Neo’su olarak daha çok tanıdığımız, hırslı ve gözde kişiliğiyle savunma avukatı rolündeki Kevin Lomax(Keanu Reeves) müvekkillerinin suçları ne kadar ağır olursa olsun aklı ve karizması sayesinde jürileri etkileyerek suçluları beraat ettiren bir yeteneğe sahiptir. Öyle ki, babasız büyümüş bu cengaverin Florida gibi bir kasabada 64-0’lık dava rekoru var. Tabi “hiçbir dava kaybetmeme” başarısı birilerinin dikkatini çekiyor. Ve New York’un ünlü hukuk bürosundan cezbedici bir teklif alıyor. Hemen transferi kabul ediyor kerata. Fakat iş göründüğü gibi değildir. Gelicez oraya.
John Milton karakteriyle şeytanı canlandıran Al Pacino, New York hukuk şirketinin başındaki sıradışı, zeki ve son derece karizmatik kişidir. John Milton ismi nereden geliyor peki, kimdir? Şöyle geriye gidelim anlıcaz.
1608-1674 yılları arasında yaşamış, ünlü eseri Yitik Cennet(Paradise Lost)’te Adem ile Havva’nın tanrının gözünden ve huzurundan düşmesini destansı bir dille anlatırken şeytanın tarafını tutması ve ona karşı sempati duyması ile bilinir. Al Pacino’nun performansına bakılacak olursa, eserde tasvir edilen şeytan tiplemesi gibi canlı, güçlü ve karizmatik olduğu görülür. Filmin etkisinde kalan birkaç denyo sosyal medyada “Şeytan olasım geldi” yorumları atarak bu konuda canlı örnek olmuşlardır. Neyse, filmin sonlarına doğru kitaptan(Paradise Lost) alıntılar yaparak replikte zirveye oynarlar.
Biraz da Lomax’in eşinden bahsedelim. Marry Ann(Charlize Theron), kasabada küçük yaşlardan itibaren çalışan ve zor şartlar altında büyüyen biri olarak kocasının başarısı ve hızla yükselişinin altındaki gerçekleri bilir ama gelen paraya ve teklife hayır diyemez. Zira o da otomobil finansı ile ilgili ödemeyenlerin peşine düşmek gibi lanet bir işte çalışmaktadır. Marry Ann New York’a yerleştikten sonra tuhaf komşuları ve John Milton’un konuşmaları yüzünden depresyona girer ve bir süre sonra intihar eder.
Başroldeki ekipler bunlardı. Gerekirse ilerde annesinden, görümcesinden ve eltisinden bahsedicem. 
Daha ilk dakikalarda karşımıza çıkıyor o bilindik tiyatral havasıyla göz boyayan sahne; Duruşma salonları. Belki de 20. yüzyıl gladyatörlerinin arenası burasıdır. Tabi bizim Beyoğlu adliyesinde böyle bir manzara göremezsin.
Daha ilk dakikalarda karşımıza çıkıyor o bilindik tiyatral havasıyla göz boyayan sahne; Duruşma salonları. Belki de 20. yüzyıl gladyatörlerinin arenası burasıdır. Tabi bizim Beyoğlu adliyesinde böyle bir manzara göremezsin.
Şu önde oturan çocuk tecavüzcüsü pedofili matematik 
öğretmeni, bayan öğrencisine tacizde bulunmuş. Kız, kendisine nasıl 
tacizde bulunduğunu anlattığı anda öğretmenin tuhaf tavırları Kevin’in 
dikkatini çeker ve suçlu bir herifi savunduğunu anlar.
 Apar topar hakimden kısa bir ara verilmesini rica eder. Dışarı çıkarlar 
ve Kevin kendisini savunamayacağını, haksız olduğunu ima eder. Ayaküstü 
bir süre tartışırlar. 
Neyse, sonra lavaboya girer, ardından gazeteci Larry (arkadaşının 
kılığındaki şeytan)  girer. Kusursuzca sürdürdüğü dava kazanma 
zaferlerinin bugün son bulacağını söyleyerek Kevin’in kibirini okşar ve 
gaza getirir; “Kimse hepsini kazanamaz!” Şeytanın banyoda kendisine 
verdiği bu vesvese sonucu müvekkilini savunma konusunda tereddüt 
geçirir. Ya etik kurallara uyup duruşmadan çekilecek yada başarılı, dava
 kaybetmeyen kimliğini korumak için suçluyu beraat ettirecek. Aslında 
davanın duruşma arasında lavaboda yaşadığı bu hal, hayalden ibarettir. 
Hayal olmasına rağmen durumdan etkilenir ve müvekkilinin 
savunmasından çekilir. Peki bu hayal sırasında ne görmüştü ki çekildi? 
Şimdi hayalde ne gördüğüne bakalım. Bu sahneyi aklında tut, geri döncez 
çünkü.
Ve Kevin yapacağını yapar, jüriyi etkileyerek haksız bir davayı kazanır. Aslına bakarsan, jüri dediğimiz şey, avukatların sözlerinden etkilenen bir avuç önyargılı insandır.
Dışarıdan
 baktığında son derece demokratik ve adil diye tanıtılan yargıların ve 
sonuçlarının ahlak ve adaletten uzak olduğu çoğu kez görülmez. Önemli 
olan suçlunun cezalandırılması veya suçsuzun aklanması da değil, bunlar 
ikinci planda. Belki de önemsenmeyen şeyler. Önemli olan avukatın gücü, 
performansı ve hırsıdır. Kendini inandırıcı kılabilmenin despotça 
yoludur bu ve genellikle sonuç getirir. Sadece avukatlıkla sınırlandırmak doğru olmaz azizim. Bugünkü liderlerin, başkanların, papazların, 
hocaların ihtirası, gücü, baskısı ve kibri insanları 
etkileyebilmiştir. Ne yazık ki çoğunluk bu etkiden dolayı itaat etme 
potansiyeline dönüşmüştür. Hiç şüphesiz Firavun ve halkı için de aynı 
psikoloji geçerliydi. Kur'an bu gerçeği bize şöyle bildirir;
Firavun
 halkını küçümsedi(ezdi); ama onlar yine de kendisine boyun eğdiler. 
Gerçekten onlar yoldan çıkmış (aldatılmış)bir halk idi. Zuhruf, 54
Firavun
 ve yandaşlarının baskısından korktuğu için Musa'ya,halkından birkaç 
kişi inandı.Firavun,yeryüzünde haddi aşan bir tiran idi. Yunus, 83
Andolsun
 ki Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a ve onun 
ileri gelenlerine gönderdik. Yine de onlar Firavun'un emrine uydular. 
Oysa Firavun'un emri hiç de doğru değildi. Hûd,97
20.
 yüzyıl, para elde etmek için başarıya odaklanmış bencil insanın bu 
çağdaki trajesidir. Maddiyatın ön planda olduğu devletlere bir bakın, 
göreceksiniz ki adaletleri bireylerin hırsları uğruna kurban 
edilmektedir. Başarı hedef olmaktan çıkıp tutku haline dönüşmüştür. Buna
 köle olan insan, seçimlerinin yanlışını anlasa bile zaafları yüzünden 
başka bir yanlışa düşmekten kendini kurtaramaz. İşte Kevin, 
materyalizmin yönlendirdiği güdülerle insani değerleri hiçe sayarak, güç
 elde etmek için her şeyi göze alan yapısı ile tipik bir Amerikan 
erkeğidir.
Filme dönelim. Kevin kazandığı bu son davanın ardından gelen teklifi kabul eder. Sonra annesiyle vedalaşmaya gider.
Kevin’in paraya, güce ve başarıya tapan kişiliğinin aksine annesi Mrs. Alice Lomax
kiliseye bağlı dindar biridir. Florida’daki Gülen cemaati ile birlikte 
“Tanrı şeytanı eziyor” ilahisiyle iyi ile kötünün ebedi çatışmasına 
gönderme yapar. (Ciddiye falan almayın, Gülen cemaati değil şaka!) 
Neyse, annesi kutsal kitaptan alıntılar yaparak New York’u günahlar 
şehri Babil’e benzetir ancak annesinin uyarısını dikkate almaz.
Kevin’in New York yolculuğu başlar. Ve John Milton’la tanışır.
Milton ve Lomax 'in ilk karşlaşmalarında Kevin'in "nice to meet you" deyişine Milton'un bir karşılık vermemesi dikkat çekicidir.
Mahhattan’a tepeden bakan çatı katındaki havuz tasarımlı  yere çıkarlar. Davaları nasıl kazandığından bahseder.. 
Ailesinden bahsederken annesiyle ilgili bilgiler verir ve sevdiği bir 
kilisesi olduğunu söyler. Bu arada John Milton(Şeytan) incilden:
“Bilin
 ki biz sizleri kurtlar arasına kuzu olarak gönderdik.” sözünü söyler. 
Tabi Kevin buna anlam veremez ve atmosfere boş bir gülümseme bırakır.
John
 Milton, Kevin'e “Baskılara dayanabilecek misin? Geceleri uyuyayabilecek
 misin?” gibisinden sorular sorarak bir nevi haksız kişileri de karşına 
çıkarabilirime getirmiştir lafı. Ancak onun aklı paradadır. Milton “para
 en basiti” diyerek, kendi oturduğu apartmandaki lüks daireye 
yerleştirir.
Pedofili öğretmen davası(Gettys Davası)’nı nasıl 
kazandığını görmüştük. Ardından gelen Moyez davasını da kazanır. Cullen 
davasını yürütürken (şizofren zannedilen) eşi hastalanır. Bunun üzerine 
John Milton, eve dönmesini, eşinin yanında olmasını ve bu davayı 
başkasına da verebileceğini söyler. Ancak Şeytanın(John Milton) 
tavırları Kevin’i fena halde gazlamıştır. Kevin, önce davayı halletmesi 
gerektiğini, eşiyle daha sonra ilgileneceğini söyler. Kazanma hırsı 
eşini bile bir kenara bıraktırır. 
İlk
 monolog, şirketin yöneticisi Eddie Barzoon hakkında olur. Onu bir şeylerin cisimleşmiş hali olarak düşünebilirsin. John 
Milton(Şeytan) bu monologda tüm insanlık ile ilgili çok çarpıcı 
açıklamalar yapar. Dinleyelim:
Eddie Barzoon, Eddie Barzoon... Boşanma davalarında, kokaini 
bırakırken ve resepsiyonisti hamile bırakırken ben yanındaydım. Tanrının
 evlatları değil mi? Tanrının özel yaratıkları… Onu uyarmıştım Kevin, 
onu her attığı adımda uyarmıştım. Onun rüzgarda bir sağa bir sola 
salınışını izledim. 120 kg’lık kendi kendine hareket eden kurmalı bir 
oyuncak gibiydi. bir sonraki bin yıl görünmek üzere Kevin. 
Eddie
 barzoon, ona iyi bak; çünkü o gelecek bin yıl insanın en iyi örneği 
olacak. Bu insanlar geldikleri yerde bir sır değildirler. Ve sen, insan 
iştahını öyle bir keskinleştirirsin ki sadece isteyerek maddeyi 
atomlarına ayırır, Katedral büyüklüğünde egolar geliştirirsin, dünyayı 
fiberoptik olarak her heveslinin algılayabileceği şekilde birbirine 
bağlarsın. En sıkıcı düşleri bile dolar yeşili, altın fantezilere 
bağlarsın. Taa ki her insan arzularının peşinde bir imparator olana dek.
 Kendi tanrısı olana dek. Peki ondan sonra nereye gidersin? Bir 
anlaşmadan diğerine koşup dururken bu dünyayı kimse önemsemez. Hava 
yoğunlaşır, sular kirlenir, arıların balı bile metalik bir radyoaktivite
 tadı alır. Ve bu her gün ve her an devam eder. Hazırlanmaya vaktin bile
 yoktur. Geleceği satın alır, geleceği satarsın. Taa ki gelecek 
kalmayana dek. Yoldan çıkmış bir trendeyiz evlat. Geleceğe doğru koşan 
sayıları milyarları bulan Eddie Barzoon’lar var. Ve her biri tanrının 
eski gezegenini biraz daha becerebilmek için hazırlanır. Siberuzayda 
hesaplarını biraz daha doldurabilmek için temiz sibernetik klavyelerine 
otururken kendilerini her türlü pislikten arındırmayı unutmazlar. 
Sonunda gerçek kaçınılmaz olur. Yaptıklarının hesabını vermen gerek 
Eddie! özgürlüğü satın almak için biraz geç kaldın. Miden fazla dolu, 
penisin artık aşınmış, gözlerin kan çanağına dönmüş ve birinin sana 
yardım etmesini bekliyorsun. Ama tahmin et ne oldu? Etrafta hiçkimse 
yok. artık yapayalnızsın Eddie... Artık yapayalnızsın... Seni tanrının 
özel küçük yaratığı! Belki bu doğrusur. Belki tanrı arada zarlarını 
kullanmıştır. Belkide bizi yalnız bıraktı.
John Milton, Eddie Barzoon’u örnek vererek  katedral büyüklüğünde 
egolar geliştirip dünyanın tüm kaynaklarını yok eden ve bunu umursamayan
 insanın kendi sonunu kendi eliyle hazırladığını söylüyor. 
Filmden John Milton’un her dili konuştuğunu anlıyoruz. Gündüzleri kanı çekilmiş gibi soluk bir benizle dolaşan bu adam, metrodan başka ulaşım aracı kullanmaz ve yerüstünde pek görünmemeye çalışır.
Filmden John Milton’un her dili konuştuğunu anlıyoruz. Gündüzleri kanı çekilmiş gibi soluk bir benizle dolaşan bu adam, metrodan başka ulaşım aracı kullanmaz ve yerüstünde pek görünmemeye çalışır.
Gettys davası gibi Cullen davasında da bir ikilem yaşar Kevin. 
Çocuklarını ve eşini öldürme suçuyla yargılanacak çok ünlü bir 
işadamının sonradan kendisinin öldürdüğünü öğrenir. Bunu John Milton’la 
paylaşır. John Milton(Şeytan) “herkes tüm davaları kazanacak diye bir 
şey yok, sen bilirsin ama baskı önemli bir unsur” tarzı şeyler söyler. 
 Bu konuşma Kevin'i yine gaza getirir. Cullen davasını da bir şekilde kazanır.
Marry
 Ann hastaneye düşer. Önceleri vicdanını kolaylıkla bastırabiliyordu. 
Ancak giderek bu durumdan rahatsız olur. Kolay etki altında kalan ve 
karar vermekte zorlanan zayıf bir kadındır.  Milton’un sözü üzerine 
saçını değiştirmesi ve evinin duvar rengine bir türlü karar verememesi 
bu özelliğini gösteriyor. Kocasını eve bağlamak ve çocuk doğurmak ister.
 Hamile kalamayacağını anlar ve depresyona girer. 
Rahatsız vicdanının ve suçluluk duygularının etkisiyle intihar 
eder. Bu İntiharın ardından annesi Kevin için endişelenir. Tekrar 
Florida'ya dönmesini ister. Ardından John Milton’un kendi babası olduğu 
itirafında bulunur. Başta Kevin inanmaz. Ancak annesi incilden şunu
 söyler:
“Bilin ki biz sizleri kurtlar arasına kuzu olarak gönderdik.”  Tabi Kevin davayı çakar. John Milton’un babası olduğunu anlar.
Peki dindar bir anne John Milton'la beraber olmayı nasıl göze alır? Onu çeken neydi?
Mrs. Alice Lomax: Benimle
 konuşuyordu. Daha önce kimse benimle konuşmamıştı. 16 yaşındaydım, 
evden kilometrelerce uzakta, birisi benimle ilgileniyordu. İncil'i 
biliyordu, kelimesi kelimesine. Ezbere biliyordu.
Burada
 bir gerçek var azizim. Birileri size Kuran’ı çok iyi bildiğini 
söyleyebilir. Namaz kılabilir ve Kuran’ı ezberinden okuyabilir. Ancak bu
 dindar olup olmadığı hakkında net bir bilgi vermez.  Dikkat edilirse 
John Milton(Şeytan) da incili çok iyi biliyordu, hem de kelimesi 
kelimesine. 
Kur'an bize, şeytanın "dosdoğru yolun üzerine 
oturacağını"  bildirmiştir. Zira başka türlü inananların zaaflarını kullanarak sapıttırmaya yeltenemezdi.
Dedi: "Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım." Araf,16
O halde din hakkında bilgi verenler, o yol üzerine tezgah kuranlar, alim, 
şeyh ve hoca diye adlandırdıklarımız da şeytan karakterli insanlar 
olabilir. Onları hemen tanıyamayız. Kuran'danmış
 gibi bazı kelimeleri telaffuz ederler. Korkutarak, güldürerek  veya yüzeysel samimiyet göstererek dini 
anlatırlar, ilgi çekmeye çalışırlar, taa ki zaafınızı bulup kendilerine 
inandırana dek. Peki o zaman ne yapacağız? Yol basit; yalnızca Allah'a güvenerek Kuran'ı anlamak için çaba göstereceğiz. Başta zorlanacağız. Ancak samimiyetle yaklaşırsak, gittikçe anlaşılır bir kitap olduğunu farkedeceğiz. Değil mi ki ondan sorumluyuz. 
(Zuhruf, 44)
Filmin sonlarına 
doğru geldik. Kevin, eşinin intihar etmesinde John Milton’u sorumlu 
tutar. Tekrar yanına gider. Son monolog burada gerçekleşir.
 Aslında bu film modern
 dönemin ahlak anlayışını, tanrı olgusunu ve sistemi en iyi şekilde 
eleştiren film. John Milton’un monologundan bunu anlıcaz. 
- Bir konuda haklıydın. Gözlüyordum. Elimde değildi. Gözlüyordum. Bekliyordum. Nefesimi tutarak. Ama ben kukla oynatıcısı değilim, Kevin. Olayların olmasını ben sağlamam. Öyle olmaz.
-Özgür irade.Tıpkı kelebek kanatları gibi. Bir kere dokundun mu,bir daha havalanamazlar. Ben yalnızca sahneyi kurarım. İplerinizi siz çekersiniz.
İnsan, özgür iradeyle yaptığı seçimle birlikte çoğu kez egosunu besler ve kendini kibir günahını işlemeye yöneltebilir. Şeytan "bir kere dokunur" ancak hiçbir zaman yaptırım gücünde bulunamaz;
Peki yasaları iki taraflı koyan ve insanı eğlence konusu yapan Tanrı mıdır? Yoksa "ilahi dinleri" siyasi çıkarı ve bilgisizliği yüzünden yozlaştıran, sonra kendi içinde fırkalara ve hiziplere ayıran, bu da yetmezmiş gibi adına "hak mezhep" diyen din adamlarının ve takipçilerinin oluşturduğu mezhepler midir? Evet, kesinlikle öyle. Umarım, mezhepler hakkında vereceğim 12 örnek sizi bu konuda düşündürmeye yeter.
1. Erkek çocuğa İpek giydirebilirsin, haram değildir(Şafii, hanbeli) ama üstüne oturamaz ve yaslanamaz. (Maliki, şafii, hanbeli).
2. Müezzin okuduğu ezandan dolayı ücret alabilir(Maliki, şafii)
Hayır alamaz (Hanefi, hanbeli)
3. Terketmek, hapsetmek, aç ve susuz bırakmak suretiyle bir kişiyi öldürmek, kasten öldürmek gibidir. (maliki,şafii,hanbeli)
Hayır, değildir.(Hanefi)
- Bir konuda haklıydın. Gözlüyordum. Elimde değildi. Gözlüyordum. Bekliyordum. Nefesimi tutarak. Ama ben kukla oynatıcısı değilim, Kevin. Olayların olmasını ben sağlamam. Öyle olmaz.
-Özgür irade.Tıpkı kelebek kanatları gibi. Bir kere dokundun mu,bir daha havalanamazlar. Ben yalnızca sahneyi kurarım. İplerinizi siz çekersiniz.
İnsan, özgür iradeyle yaptığı seçimle birlikte çoğu kez egosunu besler ve kendini kibir günahını işlemeye yöneltebilir. Şeytan "bir kere dokunur" ancak hiçbir zaman yaptırım gücünde bulunamaz;
"...Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın..." İbrahim, 22 
- Asla dava kaybetmedin. Neden? Neden dersin? Çünkü o kadar iyisin ki. Evet. Ama neden? O mahkeme salonunda işler felaket kızışmıştı, değil mi? Oyun planın ne, Kevin?
- Asla dava kaybetmedin. Neden? Neden dersin? Çünkü o kadar iyisin ki. Evet. Ama neden? O mahkeme salonunda işler felaket kızışmıştı, değil mi? Oyun planın ne, Kevin?
İyi bir seriydi, Kev. Günün birinde bitmek zorundaydı. Kimse hepsini birden kazanamaz.
+ Nesin sen?
- O kadar çok ismim var ki.
+ Şeytan.
- Sen bana baba de.
+ Mary Ann, o biliyordu. Biliyordu. Biliyordu. Bu yüzden, onu yok ettin.
- Mary Ann için beni mi suçluyorsun? Umarım şaka yapıyorsundur. Mary  Ann'i istediğin  zaman  kurtarabilirdin. Onun bütün istediği aşktı. Hey, sen fazla meşguldün.
+ Yalan bu.
- Kabul et, buraya geldiğin an, onu değiştirmeye başladın.
+ Bu doğru değil.Sen bizim ne yaşadığımızı bilmiyorsun!
- Ben senin tarafındayım.
+ Sen bir yalancısın!
- Sana
 karınla ilgilenmeni söyledim! Ne dedim ben? "Bütün dünya anlayış 
gösterir." Öyle demedim mi? Sen ne yaptın? "Beni korkutan ne, biliyor 
musun John? Davayı bırakırım, o düzelir, ben de bu yüzden ondan nefret 
ederim." Hatırladın mı?
+ Ne yaptığını biliyorum. Beni oyuna getirdin.
- Sana kim, Gettys hakkındaki herşeyi çarpıt dedi? Bu seçimi kim yaptı?
+ Bu bir tuzak. Beni oyuna getirdin.
- Ve Moyez! O tutturduğun yol! Papalar, hocalar, yılan yetiştiricileri, hepsi aynı kazanda kaynar. Bunlar kimin fikriydi?
+ Benimle oynadın! Bunlar denemeydi! Senin denemelerin!
- Ve Cullen! Suçlu olduğunu bile bile! O 
resimleri göre göre! Sen ne yaptın? O yalancı fahişeyi tanık sandalyesine çıkardın!
+ Beni faka bastırdın. Beni sen istedin! Ona sen yalan söylettin!
- Ben
 öyle şeyler yapmam, Kevin! O gün metroda sana ne dedim? Sana 
söylediklerim neydi? Belki de kaybetme zamanın gelmiştir. Sen o fikirde 
değildin.
+ Kaybetmek mi? Ben kaybetmem! Kazanırım! Kazanırım! Ben, avukatım! Bu benim mesleğim! Yaptığım iş bu! Ben davamı savundum.
- Delillerin bu kadar. Şüphe yok ki kibir benim en sevdiğim günah! Kevin, bu o kadar doğal bir şey ki. Kendini 
beğenme, doğadan gelen bir uyuşturucudur. Biliyor musun sorun Mary Ann'e önem vermediğinden 
değil, Kevin... Sadece bir başkasıyla biraz daha fazla ilgileniyor 
olmandan. Kendinle.
Kevin, kazanılacak 
davaların, kaybedilecek ruhların kurbanı olmuştur. Teklif doğrudan ona gelmemişti zaten. Performansı, hırsı, kırılmayan 
kusursuz zafer zincirleri ile günden güne artan kibiri bu teklifi kapısına 
kadar getirmişti. Çünkü teklifin diğer hattında “insanlarda en sevdiğim 
günah kibirdir, ben yetenekli insanları bulurum ve sonra yetkiyi ona 
veririm” felsefesine sahip, akıllı, 
dinamik, enerjisi yüksek olan şeytan (John Milton ) vardır. Monologa 
devam..
- Bak ne diyeceğim; tanrı 
hakkında içeriden biri olarak bilgi verebilirim. Tanrı izlemeyi sever, 
oyun oynamayı sever. Bunu bi' düşün. İnsanoğluna verdiği iç güdüleridir.
 İşte sana verdiği bu sıradışı hediyedir. Peki ya sonra ne yapar? He, ne yapar? Yemin ediyorum kendi eğlencesi için ve kendi özel kozmik çekim hataları için kuralları iki taraflı olarak koyar. Bu belki de en büyük hiledir. 
bak ama sakın dokunma!
dokun ama tadına bakma!
tadına bak ama yutma!
Sen
 bir o bacağına bir bu bacağına zıplarken o ne yapıyor olur? Orda durur 
ve lanet olası göbeği çatlayana kadar güler. Tam bir vurdumduymaz, tam 
bir sadisttir. O, senin hiç görmediğin ev sahibindir. Ona mı tapıcam? 
Asla!
+ Cennette köle olmaktansa,cehennemde kral olurum. Söylediğin bu mu?
- Neden
 olmasın? Herşey başladığından beri burada, yeryüzünde her işe burnumu 
sokuyorum! İnsanoğluna bahşedilen her duyguyu onda yeşerttim! 
İstediklerini ona sağladım ve onu asla yargılamadım! Neden? Çünkü onu 
asla reddetmedim.
Bütün kusurlarına karşın! Ben
 insanoğlunun taraftarıyım! Ben hümanistim. Belki de son hümanist. Aklı 
başında olan kim 20. yüzyılın tamamen benim eserim olduğunu inkâr 
edebilir ki?Tamamı, Kevin! Tamamı. Benim eserim. Gücümün zirvesindeyim, 
Kevin. Bu artık benim zamanım. Bizim zamanımız.
1. Erkek çocuğa İpek giydirebilirsin, haram değildir(Şafii, hanbeli) ama üstüne oturamaz ve yaslanamaz. (Maliki, şafii, hanbeli).
2. Müezzin okuduğu ezandan dolayı ücret alabilir(Maliki, şafii)
Hayır alamaz (Hanefi, hanbeli)
3. Terketmek, hapsetmek, aç ve susuz bırakmak suretiyle bir kişiyi öldürmek, kasten öldürmek gibidir. (maliki,şafii,hanbeli)
Hayır, değildir.(Hanefi)
4. Müslüman olmayan bir fakire yemek verilmesi caizdir. (Hanefi)
Hayır, değildir. (maliki,şafii, hanbeli)
5. Cinsi tecavüzde bulunulan hayvanı öldür, etini yeme! (Hanefi)
Hayır öldürme, etini ye! (Maliki)
Öldür, etini ye! (Şafii)
Sadece öldür! (hanbeli)
(Hayvana cinsi tecavüzde bulunana bir hüküm verilmemiş, ilginç!)
6. El ve yüz avrettir.(şafii, hanbeli).
6. El ve yüz avrettir.(şafii, hanbeli).
Hayır, değildir. (hanefi, maliki) 
7. Eti yenen hayvanların menisi necistir. (Hanefi, maliki)
7. Eti yenen hayvanların menisi necistir. (Hanefi, maliki)
Hayır, değildir. (Şafii, hanbeli)
8. Eti yenen hayvanların sidiği ve artığı necistir. (Hanefi, şafii) 
Hayır, değildir. (maliki, hanbeli)
9. Darul harpde faizli işlem yapılabilir ve faiz alınır. (Hanefi)
Hayır, yapılamaz ve alınmaz. (maliki, şafii, hanbeli)
10. Bir araziyi gasp edip eken kimse çıkan ürünün sahibidir. (Hanefi, maliki, şafii)
Hayır, değildir.(Hanbeli)
11. Deve eti yemek ve cenazeyi yıkamak abdesti bozar. (Hanbeli)
Hayır, bozmaz. (Hanefi, maliki, şafii)
12. Namazda kahkaha ile gülmek abdesti bozar. (Hanefi)
Hayır, bozmaz. (Maliki, şafii, hanbeli)
(Bir insan neden namazda kahkaha ile gülsün ki!)
Görüldüğü gibi dinde olmayan hükümleri "din"denmiş gibi tartışan, kitaplarında yer veren ve dolayısıyla insanı eğlence konusu yapan mezheplerdir.
Fakat onlar, (dînin) emirlerini kendi aralarında kısımlara (fırkalara) ayırarak böldüler. Grupların hepsi, kendilerindeki (kabul ettikleri) ile sevinmektedir. Müminun, 53
Kuran'da açık açık "hiziplere ve fırkalara bölünmeyin" denmesine rağmen halk neden binlerce yıldır mezheplerin ardına düştü? Kur'an ellerinin altındayken neden bakmadılar, neden sorgulama gereği duymadılar dersin? Bu insanlara "alimlerin, doğruluğu tartışılamaz kurallar koyduklarını, fıkıh anlayışı geliştirdiklerini ve kabul etmek gerektiğini" kim söyledi? Kim kafalara "Mezhepsizlik dinsizliktir." hükmünü yerleştirdi? Oysa onlar, günümüzün Samiri'leriydi ve kendi inançlarını oluşturabilmek için Kuran'daki Resül'ün sözünden birkaç avuç ayet almışlardı.
Sâmirî dedi: "Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi." Taha, 96
Evet, 
Samiri'ler Kuran'ın boşlukları olduğunu iddia ederek İslam dinini, 
Peygamberimize isnad edilen söz ve davranışları "hadis ve sünnet" 
adı altında doldurmaya çalıştılar. Peki bu din Kuran'la tamamlanmamış mıydı?
Kuran'ın
 açık olmayan ayetleri olduğunu ve bunu yorumlamak gerektiğini millete 
yutturarak kendi elleriyle yazdıkları "tefsir" kitaplarına yönelttiler.
Durmadılar,
 değişen şartlara ve yeni koşullara uygun bir hukuk anlayışı ortaya koymak 
için "fıkıh" ilmini geliştirdiler ancak eskilerin fıkıhlarına göre 
hareket ederek yeni fıkıh anlayışlarına kapıları kapattılar.
Yanlış anlaşılmasın, fıkhî anlamda ayrışmalar, detay farklılıkları ve değişen dünya koşulları nedeniyle yakın
 düşünceye sahip insanlarda bile var. Ancak bu bir bölünme ve fırkalaşma  haline getirilmemeliydi. Allah dinini bölmemiştir ve dinini 
bölenler açıkça şirke düşmüştür. 
 ...Sakın şirke sapanlardan olmayın; Onlar ki, dinlerini parçalayıp 
hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip 
övünür. (Rum,31-32)
Kuran'ın
 ve hadislerin gizli anlamlarının olduğunu iddia ettiler, gizli 
felsefenin şekillendiği bir "tasavvuf" alanı oluşturdular. Ancak burada 
"hulul mezhebi"ni ve Asya inançlarının öğretilerini dini bir motivle 
karma hale getirdiler.
Kuran'ı
 anlamak için Kuran'dan başka kitaplara ve öğretilere ihtiyaç duyanlar, kendi  saçma düşüncelerini peygambere isnad edenler,  
"şeytanın mezhebi"ni kurdular. Peki mezheplerini korumak için hangi korkunç hadisleri uydurdular görmek ister misin?
Bu sözlerin hala Peygamberimize ait olduğunu iddia edenler, Kuran'daki Resül'den haberdar olup olmadığını kesinlikle kontrol etmelidirler. İslam'ı nasıl gülünç ve mistik hale getirdiklerini birkaç hadisle görelim mi?
İnanıyorum ki Kur'an, onun yanında ikinci bir kaynak olarak gösterilen hadislerin yanlışlığını ortaya koyduğumuzda, daha da anlam ve değer kazanır. Eleştirel bakan ve sorgulayan biriysen, her yanlışın bizi mutlak doğruya götürdüğünü bilirsin. Doğru ve yanlışlar birlikte ele alınmalı ki neye inandığımızı görelim. Peki güzel nasihatler içeren hadisler yok mu? Elbette var. Ancak onlar kötülüğün üzerine serpilen akide şekelerleri gibidir. Aldanmaya açılan kapılardır.
Şimdi kim, 20. yüzyılın tamamen Şeytanın eseri olduğunu inkâr edebilir ki? Şeytan, gücünün zirvesinde. Artık onun zamanı! Hiç şüphesiz Samiri'lerin, şeytanın bu yükelişinde payı var. Şeytanın avukatı niteliğindeki din anlatıcılarının günümüzdeki tezahürlerini görelim mi? Öncelikle "arz metodu"na karşı olan Dr. Kamil Çakın ifadelerine bakalım.
İnsanlardan bazısı var ki, halkı bilgisizce Allah'ın yolundan saptırmak ve onu hafife almak için temelsiz hadislere sarılırlar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. Lokman,6
Yemin olsun, biz, bu Kur'an'da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır. Kehf,55
O (Kur'an) sadece vahyolunan bir vahiydir. Necm,4
Böylelerine, Allah'ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler: "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye(geleneğe) uyarız." Peki, şeytan onları, alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı? Lokman,21
Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun," dense, "Hayır, biz atalarımızın izlediği yolu izleriz," derler. Peki, ataları bir şey düşünemeyen ve doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı? Bakara,170
Kendilerine, "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin," denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter!," derler. Ataları, bir şey bilmeyen ve doğru yolu bulamayan kimseler olsa da mı? Maide,104
De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Enam, 57
Kendilerine okunan Kitab'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Şüphesiz ki iman eden bir kavim için bunda rahmet ve öğüt vardır. Ankebut,51
Evet, bu insanlara Kur'an yetmedi. Kuran'ın öne sürdüğü İslam yetmedi. İslam dinini mezhep dinine dönüştürdüler. Mezhepleri de kendi içinde böldüler; itikadi mezhepler, ameli mezhepler, şiiler, sünniler, hanefiler, hanbeliler, daha bilmemneler... Mezhepler de yetmedi bunlara. Ekoller kurdular sonra, tarikatlar, nakşibendiler, kadiriler daha neler neler. Önceki kavimlerden ne farkınız kaldı Allah aşkına? Musa Peygamberin vefatından sonra Tevrat'la yetinemeyen yahudilerin kendi elleriyle yazdıkları talmud, mişna ve gamera kitaplarına sarıldığını gördün. İnsanı eğlence konusu yapan, kadını ikinci sınıf gören, yasaları iki taraflı koyan, dini mitolojik bilgilerle donatan bu kitaplar, sonunda kendi aralarında bölünmeye neden olmadı mı? Ferisilerin, sadukilerin, esenilerin nasıl ortaya çıktığını bilmek zor mu? Gelelim hristiyanlığa... İncil'i tahrif edenler, ihtilaflarından dolayı matta, luka, markos ve yuhanna kitaplarını "dini kitap" edinmediler mi? Bu kitaplar, kendi aralarında ortodoks, katolik, protestanlık ve nice nice mezhepleri ortaya çıkarmadı mı?
Şimdi şu mezhep sahibi olanların "Aga bu kadar kan neden dökülüyor?" demesinin ne anlamı var? Bak bana, ne kadar bölünürsen o kadar çok çatışma çıkar. Ulan bir mezhebiniz var ama bir kez olsun Kuran mealini açıp baştan sona okumamışsınız. "Kuran'ı mealinden okumak tehlikeli" diyorsun ya, anlamadan okuduğun sürece sen tehlikelisin. Toplumun dinine uymakla en büyük tehlikeyi sen oluşturuyorsun.
Söylesene bana, evine aş götürmenin derdine düşmüş adam, hangi hadis kitabınızı okuyacak? Hangi tefsirinizi inceleyecek? Hangi mezhebinizi tam olarak uygulayacak? Neden bu insanları Kuran'dan uzaklaştırıyorsunuz lan? Neden "önce Kur'an değil, önce mezhep kitapları, ilmihaller ve tefsirler" diyorsunuz? Siz Allah mısınız lan? Ne istiyorsunuz bu insanlardan, ne? Neden "yalnızca" Kuran'a uyanları "sapık" diye etiketliyorsunuz? Rahat bırakın bu insanları rahat! Allah'ın dini diyerek kendi dininize çağırmayın.
Kuran bir hakikattir. "Kolaylaştıracağım ve titizlik getireceğim" maksadıyla bölümlere ayırmayın, sistematize etmeyin, kendi ekollerinize göre organize etmeyin. Şeytanın oyunununa gelirsiniz. Bir kıssa anlatayım size:
Bir gün bir adam caddede yürüyordu ve güzelim gökyüzüne bakmak yerine üzerinde yürüdüğü kaldırımı seyrediyordu. Derken uzakta parlak bişey gördü. Ona doğru hızlı adımlarla yürüdü, eliyle tutup kaldırarak o olağanüstü şeye baktı. Elindeki şey fevkalade güzel olduğu için adamın içini mutluluk kapladı. Ona baktı, sonra cebine koydu. Adamın arkasında iki kişi daha yürüyordu. Birisi diğerine şunu dedi:
- Onun yerden aldığı şey nedir? Yüzündeki ifadeyi gördün mü? Tam o şeye bakarken nasıl da coşkuya kapıldı.
Yanındaki kişi Şeytan'dı ve şöyle karşılık verdi:
- Yerden aldığı şey hakikatti.
Bunun üzerine arkadaşı atıldı:
- Bu senin için çok kötü bir şey, öyle değil mi?
Şeytanın yanıtı gecikmedi:
- Hiç de değil. Hakikati organize etmesine yardım edeceğiz." [*9]
İşte siz hakikati organize ederek yozlaştırmaya çalıştınız. Yozlaştırdığınız kısıma kendi mezhep ve tarikat anlayışınızı yerleştirdiniz. Müminlerin, Allah'ın ayetlerini inceden inceye düşünmeleri(Muhammed,24) gerekiyordu. Ama neredeyse 1000 yıllık kavim, mezheplerin anladığı şekilde dini anlamaya ve yaşamaya zorlandı. Samimi müslümanları bu şekilde aldattlar. Ve kendinden olmayanları sapık ilan ettiler. Bu dini, kendilerini Allah yolunda olduğunu zannedenler mahvetti.
Filme dönelim tekrar.
+ Neden hukuk? Kes şu saçmalığı, baba! Neden avukatlar?
- Çünkü Hukuk evlat, herşeye elimizi atmamızı sağlıyor. Bu en etkili geçiş belgesi. Yeni ruhban sınıfı, bebeğim. Şu anda yeryüzünde var olan avukat sayısından fazlasını şu an üniversitede olduğunu biliyor musun? Dünyaya yayılıyoruz! Ve siz ikiniz, hepimiz, bu dünyada dava üstüne dava, dava üstüne dava aklanacağız. Öyle ki pis kokusu en yükseklere hatta cennete kadar tırmanacak. Oradakiler bu dumanın içinde canları çıkana kadar öksürecek.
+ İncilde kaybedeceğin yazılı. Biz kaybetmeye mahkûmuz, baba.
- Ancak bir kaynağını düşün, evlat! Üstelik biz kendi kitabımızı yazacağız. Birinci bölüm, burda, bu sunakta. Şu anda.
Adalet kavramı, hakkaniyet ölçüsü doğduğu günden bu yana insan zihninde hep aynı kaldı, hiç değişmedi. Ancak uygulamada, adaletin her zaman doğru için kullanılmadığını görüyoruz. Dinde de aynı durum sözkonusu. Örneğin "islam" kavramı insan zihninde hep aynı kaldı. Fakat uygun ellerde, belli boşluklarda mevcut kurallardan yararlanılarak "islam"ın içi boşaltıldı, geleneğin anlayışıyla dolduruldu. Emeviler ve Abbasiler, kendinden önce gelen müslümanların uyguladığı Kurani yasaları mutasyona uğratarak kendi çemberi içinde rahat hareket edebileceği bir ortama çevirdiler. Bunu büyük bir ölçüde başarmışlardır.
"Her zümre kendini haklı çıkarmak ve karşıtlarını karalamak maksadıyla hadislerden yararlanma cihetine girmiştir. Bilhassa ilk devirlerde Hz.Ali ve ailesine aşırı sevgi duyan çevreler, yoğun miktarda hadis icat etmişlerdir. Hz.Osman'ın katledilmesiyle başlayan fitne hadiseleri aynı zamanda bilinçli ve sistemli biçimde hadis uydurma faaliyetlerinin de başlangıcı olmuştur. Bu hadisler karşısında Emevi iktidarına yakın olan kimi cahil kimseler, kabile ve soy taasubu içerisinde bulunanlar, dünyaya vce dünya işlerine karşı menfi(olumsuz) tavır takınan uzlet hayatını tercih eden bazı zahidler, halkı iyilik ve hayra, ibadet taata teşvik etmek isteyen iyi niyetli cahil vaziler de hadis üretmişlerdir. İlk hicret arasında bilhassa Müslümanların kanlı savaş ve içli çatışmalarla karşı karşıya kalmaları, fiten ve melahim denilen kıyamet senaryoları sunan rivayetlerin tedavüle çıkmasına yol açmıştır." [*10]
Bu ortamda nasıl sağlıklı mezhep kurulabilir? Esasen mezhepleri "hak" yapan nedir? Allah tarafından kabul görmesi gerekir öyle değil mi? O halde Kuran'da ne görüyoruz? Tam tersini. Zira ne kadar Allah rızası için yapılıyor olsa da fırkalara bölünmek, bir süre sonra "din" dışı uygulamaların dine girmesine neden olur. Örneğin tarikatlarda da aynı durum söz konusu. Allaha daha yakın olmak amacı ile Allahın emretmediği ibadetleri, Allahın emri gibi yaparak ve Allahın emirlerini kendine göre çoğaltmak kaydıyla yeni ruhban sınıfları oluşturdular. Allah ile kul arasında kendilerine yine Allah tarafından yetki verildiğine inandırarak, bu yetkiye dayanarak standartlar koyarak, bu stadartlara uymak şartıyla Allah'a ulaşılacağını öne sürdüler. Rabıta ve "tövbe alma" gibi ritüellerde bunun tezahürünü görüyoruz. Oysa Allah, "ibadetleri kendinizce çoğaltın" diye bir emir vermedi. Çünkü bu din kolaylık dinidir ve Allah:
Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işleri yükleme. (Bakara-286) diye dua etmemizi emrediyor.
Fakat onlar, tarikat ve mezheplerle yeni bir ruhban sınıfı oluşturdular.
Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır. Hadid,27
Onlar kendi dinini (ruhbanlık,mezhep, tarikat) Resül'den bir parça alarak kurdular. Halkı bu konuda aldattılar. Kurdukları dinlere çağıran kitapları da (talmud, mişna, gamera, matta, markos, luka, yuhanna, buhari, müslim, tirmizi...) çoğalttılar.
Allah size yahudiler gibi kitap yüklü eşekler olmayın demedi mi? Peki bu nedir olum? Bu nedir canımın içi? Bunlar nee!
Bu kitaplar Kuran'la beraber önem kazandırılmaya çalışıldı. Peki bu kitapların çok tehlikeli olduğunu söylesem ne dersin? Örneğin bu kitaplarda , Grek felsefe ve mantığı, İran düşünce ve mitolojisi, Yahudi hurafeleri, Hristiyan metafizigi ve başka kültürlerin, medeniyetlerin tortuları var. Bunu birçok fıkıh ve tefsir kitaplarında görmek mümkün. Kuran'dan önce bu kitaplara muhatap olmanız öneriliyor.
Sizce şeytan kendi kitabını yazmadı mı?
Filmin sonunda Milton, kendi kardeşi Christabella ile oğlu olan Lomax'ı birleştirip Şeytanın soyunun devamını sağlaması ve dünyayı yönetecek olan hukuk firmasını başına geçirmektir. Ancak lomax onun isteğini yerine getirmez, intiharı tercih eder. 
Film lavabodaki sahneye geri döner. Lomax gördüğü hayalden etkilendiği için davadan çekilir. 
DÜŞÜNÜN VE SORUN!
Şimdi biraz daha senden düşünmeni isteyeceğim:
1. Dışardan biri gelse "hacı, Kuran'da "biz bu Kitap'ta herşeyi açıkladık" diyor. Peki bu adamlar neden yıllarını hadislere vermiş demez mi?
2. Eğer ben Kuran'ı yalnız başıma anlayamayacaksam, o halde neden hesap günü kendim hesaba çekiliyorum?
3. "Ey insanlar!" diye başlıyorsa ayetler, neden Kur'an herkesin değil de alimlerin anlayabileceği bir kitap olabiliyor?
4. Eğer Kuran'ın anlaşılması zor, başkalarının anlayışlarına ihtiyaç varsa neden "Düşünenler için kolaylaştırdık"(Kamer,17) diyor?
5. "Rabbinizden size indirilene(Kuran'a) uyun"(Araf,3) ayeti varken, neden din adına Kur'an dışı sözlere uyayım?
6. Hadislere uymak gerekliyse, nasıl oluyorda kulaktan dolma bilgilere hakikat gözüyle bakabiliyorsun?
7. Eğer hadisler gerekliyse, hangi konuda Kuran'ı yetersiz görüyorsun? 
8. Eğer
 Kuran'ı yeterli görüp bazı konularda açıklayıcı olmadığını iddia 
ediyorsan, kendisini "herşeyin açıklayıcısı"(Nahl,89) demesine ne 
buyurursun?
9. Hadisleri rivayet edenlere %100 güveniyorsan, din konusunda Allah'tan başkasına güvenmekle delalete düştüğünü düşünmüyor musun?
10. Müslümanları
 bitmek bilmeyen savaşlara, ihtiraslara, içi boş umutlara iten nedenler 
uydurma hadislerden kaynaklanan bir dini inancın inşa edilmesi değil 
miydi? 
11. Peygamberimizin vefatından yaklaşık 200
 yıl sonra yazılan hadisler, ihtilafları mı ortadan kaldırdı yoksa 
müslümanları fırkalara ve mezheplere mi böldü?
12. Şu
 an Peygamberimiz yaşasaydı "rivayet edilen hadislere uyun!" mu derdi, 
yoksa "anlamanız için çeşitli örnekler bulunan, detaylandırılmış, 
eksiksiz, tamamlanmış ve çelişkisiz olan Vahye, yani yalnızca indirilen 
Kuran'a uyun, onun sözüne kulak verin. Zira ben yalnıza Kuran'a uydum" 
mu derdi?
13. Madem hadisler gerekliydi, neden Kuran’ın yanında aydınlatıcı hükümler içeren hadisler
(örneğin, namazın nasıl kılınacağı ve recm) o dönemde kitaplaştırılıp Kur’an gibi korunacağı
vaadi ayetlerde belirtilmemiş?
14. Eğer bizden öncekilere yani atalarımıza güvenmek gerekiyorsa, Kur'an boşuna mı "atalarınızı sorgulayın"(Bakara,170) diyor?
15. Resul’e itaat etmek ile günümüze gelen hadisleri kabul etmek aynı anlama mı geliyor?
16. Neden Peygamberimiz ahiret gününde rivayetleri(hadisleri) terk edenlerden değil de, Kuran’ı terk edenlerden şikayetçi olacak? (Furkan, 33)
BEN NEYE KARŞIYIM?
“Hak mezhep” deyip Müslümanları fırkalara, hiziplere (Rum, 32) ayıranlara, “cilbab”ı anlam
kaymasına uğratıp kadınları kara çarşaf içine hapsedenlere ve “cinsel obje” olarak görüp
bazı ibadetlerini kısıtlamaya çalışanlara karşıyım.
Uydurma hadislerle, Allah’ın baldırını açtıranlara, mitolojik bilgileri dine dayatıp Peygamberin dünyanın öküz ve balığın üzerinde durduğunu söyleyenlere, dinde farklı doğruların olduğunu söyleyip mezhepleri ayakta tutanlara, dini yalnızca Allah’a değil Peygambere, sahabelere, alimlere ve şeyhlere özgüleyenlere karşıyım.
Kuran'ın anlaşılmaz olduğunu savunanlara, Kuran'a abdestsiz dokundurtmayanlara, dini sorgulatmayanlara, zina edene recm uygulayanlara, dinden çıkanı öldürtenlere, Peygamberin 9 yaşındaki kızla evlendiğini savunanlara, Peygamberin hanımlarıyla sırayla cinsel ilişkiye girdiğini söyleyenlere, din kisvesi altında Allah’a şirk koşanlara karşıyım.
kaymasına uğratıp kadınları kara çarşaf içine hapsedenlere ve “cinsel obje” olarak görüp
bazı ibadetlerini kısıtlamaya çalışanlara karşıyım.
Uydurma hadislerle, Allah’ın baldırını açtıranlara, mitolojik bilgileri dine dayatıp Peygamberin dünyanın öküz ve balığın üzerinde durduğunu söyleyenlere, dinde farklı doğruların olduğunu söyleyip mezhepleri ayakta tutanlara, dini yalnızca Allah’a değil Peygambere, sahabelere, alimlere ve şeyhlere özgüleyenlere karşıyım.
Kuran'ın anlaşılmaz olduğunu savunanlara, Kuran'a abdestsiz dokundurtmayanlara, dini sorgulatmayanlara, zina edene recm uygulayanlara, dinden çıkanı öldürtenlere, Peygamberin 9 yaşındaki kızla evlendiğini savunanlara, Peygamberin hanımlarıyla sırayla cinsel ilişkiye girdiğini söyleyenlere, din kisvesi altında Allah’a şirk koşanlara karşıyım.
Ben, din yalnızca Allah’ın oluncaya kadar mücadele edicem. Samimi insanların uyanması için elimden geleni yapıcam. Zira inanmak istediğine inan "müslüman görünümlü müşriklere" bir şey anlatamayacağımı biliyorum.
Ben peygamberimize atılan iftiraya tahammül edemiyorum. Ben Peygamberi istismar ederek, bu dine Kuran dışı bilgilerin girmesine tahammül edemiyorum. Tüm anlatmak istediğim bu!
Kuran’ı tek kaynak olarak kabul etmek, Peygamberi dışlamak değil canımın içi. Peygamberi dışlamak nedir biliyor musun? O’nun söylemediği sözleri ona dayandırmaktır. Peygamberi dışlamak nedir biliyor musun? Hadisler yoluyla Kuran’dan farklı bir Resul anlayışı ortaya koymaktır. Peygamberi dışlamak demek, deve sidiğini öğütlemektir, Allah’la beraber hüküm koyduğunu söylemektir. 9 yaşındaki bir kızla evlendiğini kabul etmektir. Kuran’ın kendini açıklayıcı olduğunu kabul etmemektir.
Peygamberi dışlamak, Peygambere Kuran benzeri bir kitap indiğine inanmaktır.
SONUÇ VE TEMENNİ
Buraya kadar anlattıklarım,
 açıkça şu gerçeği ortaya koymaktadır: Kuran'la baş başayız ve kafamızda 
oluşan tüm soru işaretlerini bu Kitab'a bakarak çözmeye çalışmalıyız. 
Bu
 yüce Kitaba gerçekten yönelenler "ilk inen sure alak mı fatiha mı?" 
"İniş sırasına göre mi yoksa resmi mushaf sırasına göre mi okuyayım?" 
gibi yüzeysel detaya inmeyecektir. Kuran'a dönüşümü hızlandırmak ve âlim 
görünen cahil hocalardan kurtulmak için ayetlerin içeriğini inceden 
inceye düşünmeye (Muhammed,24) başlayacaktır. Kadınların giyim tarzıyla 
ilgili yaklaşık 3 ayet varken, "yoksula, yetime, yolda kalmışa, 
muhtaçlara yardım etmek" ile ilgili yüzlerce ayeti görmeye 
başlayacak, Kur'an neyi ön plana çıkartıysa onu ön plana çıkarmaya 
çalışacaktır. Zamanla tüm ayetlerin bizden istenilen yönünü hayata 
geçirecektir. 
En
 zor değişen, belki de hiç değişmeyen şeydir inanç! Dolayısıyla 1000 yıllık 
İslam geleneğinin Kuran'a zıt birçok inancı barındırdığını çoğu müslüman kabul edemiyor. Onlara yalnızca Kuran'dan delil göstererek yanlışlarını düzeltmek mecburiyetindeyiz. Zira Rabbimiz "yaşayan delil üzere yaşasın"(Enfal,42) buyuruyor. Eğer samimiyse, bugün anlamasa da  yarın anlayacaktır.
Ayette
 geçen "atalara değil, yalnızca Kuran'a uyun" mesajının sadece peygamberimiz zamanındaki 
müşriklere değil, müslüman zannedilen günümüz müşriklerine, bizden önce yaşamış olan atalarımıza, din konusunda otorite sahiplerine de söylendiğini bu topluma anlatmaktır.
Umut ediyorum ki, Peygamberin sözüne bakmak isteyenler, O'nu merak edenler Allah'ın kelamına bakacaktır. 
Hadi Eyvallah...
Hadi Eyvallah...
Kaynaklar:
[*1] Müslim, Talak
[*2] Buhari, Talak
[*3] Buhari Tıp5/1, Hanbel 3/107,163
[*4] Şatıbi, Muvafakat (Kendisi Malikidir)
[*5] Dr.Kamil Çakın, Hadisin Kuran'a Arzı Meselesi
[*6] İbnu'l Cevzi, Kitabu'l Mevzuat
[*7] Şatıbi, İ'tisam
[*8] Sünen-i Ebu Davud Nikah Babı Cilt:8 Sayfa:67 Hadis no:2049
[*9] J. Krishnamurti - İçsel Devrim
[*10] Prof.Dr. Mehmet Emin Özafşar, Hadis, Evrensel Mesajlar İslama Giriş







.jpg)
.jpg)
.jpg)


+copy.jpg)




.jpg)