Selam Azizim,
Bayağı
zaman oldu yazmayalı. Geçen hafta bişeyler yazmaya başladım. Konu o
kadar uzadı ki parçalara ayırmak zorunda kaldım. Bundan sonraki yazıyla
küçük bir bağlantı kurmak istediğimden bu konuyu öne aldım.
Başta
şunu belirteyim ki, günümüzde popülaritesini korumakta olan Sicim
teorisini, M (Her şeyin) teorisini, Görelilik teorisini ve kuantum
mekaniğini de içine alacak şekilde kapsayan bir teoriden söz edeceğim.
Dolayısıyla bu teoriyi her yönüyle incelemek mümkün olmayacaktır. Zaten
genel olan şeyleri basite indirgeyerek anlatmaya çalışacağım. Şimdiden
konuyu paralel devlet ve türevleriyle karıştıranlar blogu terk edebilir
:)
İlk
kez Hugh Everett tarafından ortaya atılan paralel evren tanımı, herşeyi
gözlem ve deneyle kanıtlamaya çalışan bilim mıntıkasının ne hikmetse
Hawking dedi diye neredeyse herkesin balıklama atladığı bir konudur.
Esasen Stephen Hawking'in Big Bang öncesine ait teorisinin bir
uzantısıdır. Hawking'e göre büyük patlamanın oluştuğu yerde, evrenimizi
oluşturan patlamaya benzer başka başka sonsuz evrenler oluşmuştur. Ve
her seçimimiz ayrı evrende, ayrı bir gerçekliğe dönüşüyor.
Peki
neden paralel(çoklu) evrenleri göremiyoruz? Çünkü insan beyni 3 boyutlu
kavramlar için yaratılmıştır. 3 boyutlu koordinat düzlemini baz
aldığımızda bizim evrenimizle aynı yerde olduğu anlaşılır.
Motordan
duman çıkmaya başladı dimi? O zaman konuyu daha iyi anlayabilmek
için filmi geriye saralım ve olaya büyük pencereden bakalım.
19.
Yüzyılın biliminde kozmoloji alanında büyük gelişmeler oldu. İzafiyet
ve Big Bang teorisi bunların en popüler olanıydı. Hubble dev
teleskopuyla yaptığı gözlem sonucu gökcismlerinin hem bizden hem de
birbirlerinden uzaklaştığını keşfederek birçok teorinin yıkılmasına ve
birçok sorunun çözülmesine yardımcı oldu.
Yıkılan
teorilerden biri de hiç şüphesiz materyalizmin yüzyıllardır
savunageldiği Statik Evren teorisiydi. Bilindiği gibi bu teoriye göre
evren sabit bir şekilde, değişmeksizin ilerlemekle beraber başlangıcının
ve sonunun olmadığı bir evrendi.
Oysa
Hubble'ın gözlemleri sonucu evrenin sabit olmadığı, bir balon gibi
genişlediği, yıldızların birbirinden uzaklaştığı görüldü. Gelişmekte
olan bir evrenin başlangıcı olması ise kaçınılmazdı. Bununla beraber bir
sonunun olduğu anlaşılabilirdi. Materyalist amcalar tüm direnişlerine
rağmen bu durumu kabul etmek zorunda kaldılar. Ancak Statik Evren
Teorisini terketmek onları Allah'a yaklaştıracağından bu sefer
başka bir teoriye kafa yordular. İşte bu, Durağan Durum Modeliydi.
Gerçekte
bu model, Statik Evren fikrinin bir devamıydı. Fred Hoyle, Big Bang'e
karşı savunduğu bu model, sadece ve sadece Big Bang'e katkı sağlamıştır.
Örneğin Hoyle, eğer evren büyük bir patlamayla oluşmuşsa, bu patlamanın
kalıntıları yani fosilleri olması gerektiğini söylemiştir. Kısa sürede
bulunan bu fosiller, Durağan Durum Modelini savunulmaz hale
getirmiştir.
Big
Bang'e karşı savunulduğunu düşündüğüm, son zamanlarda pek revaçta olan
bir fizik teorisi de Paralel Evrenlerdir. Bu teoriye göre, her türlü
olayın karar aşamasında evren 2'ye bölünür. Daha iyi anlaşılması için
birkaç örnek görelim. Burayı CERN laboratuvarına çevirmicem, merak
etme...
Örnek
1; Şu anda sen bu yazıyı okumaya devam edebilirsin yada daha mantıklı
olduğunu düşündüğün İzdivaç programını da izleyebilirsin. Bu yazıyı
okumaya devam ettiğinde diğer "sen" o anda izdivaç programını
izleyecektir. Ama bu gerçekliği göremiceksin. Görüldüğü gibi evren 2
paralel evrene dönüştü. (Yazıyı okuyan, izdivaç programını izleyen)
Örnek
2; Bir bayan olarak, şu anda bir yol ayrımında, bir karar anında senden
birkaç tane olduğunu düşün. Üniversite tercihleri sonucunda Güzel
Sanatlar'ı seçtin. Paralel evrenlerden birindeki sen, hiçbir tercihin
tutmamış bayan kuaföründe çalışıyor ve pedikür yapıyorsun. Diğer paralel
evrendeki başka sen, çalışmıyorsun ve Müge Anlı'nın programında kendini
kaybeden bir bayan olarak bulunmanı isteyen şizofrenik bir hastasın.
Örnek
3; Bir zar attığında 1-6 arası her rakamın gelme ihtimali vardır ancak
yalnız bir tane rakam üste gelebilir. Hepsinin gelme ihtimali fizik
kurallarına terstir çünkü. Diğer rakamların da gelmesi gerektiği için
onların da paralel evrenlerde geldiğini varsayıyoruz.
Örnek
4; Einstein'in Görecelik Teorisindeki çıkmazlarından biri olan ikizler
paradoksuna cevap bulmak için de Paralel Evrenler teorisi
kullanılmıştır. Görecelik teorisine göre hız arttıkça zaman yavaşlar.
Mesela ikimiz de 15 yaşında ikiz kardeşleriz. Öyle birgün geldi ki benim
canım sıkıldı. Ve uzay gemisine binerek Erboğa takımyıldızının herhangi
bir yerinde, elimde cappuccino dünyayı izlemeye koyuldum. Işık hızına
yakın uzay aracımla geriye döndüğümde, senin 20 yaşında genç bir
delikanlı olduğunu gördüm. Hızımın yüksekliğinden zamanımın yavaş akması
sonucu senden daha genç olarak ben de 16 yaşında oluyorum. Böyle birşey olur
mu olmaz mı? İşte burada devreye paralel evrenler teorisi giriyor. Diyor
ki, senin o sonradan gördüğün kişi paralel evrendeki kardeşindir.
Eğer bu
konuda kendimi daha da geliştirirsem ünlü bir fizikçi olup köşeyi
dönebilirim. Beyinler daha fazla alev almadan örnekleri bitiriyorum.
Görüldüğü
gibi temeli olasılıklar üzerine kurulu bir teori. Bu teoriyi ortaya
atanların temel amacı da yaşamın olabildiği başka evrenler meydana
getirmek için tüm olasıların ve zamanın sayısını artırmak ve evrenin
yaratıldığını kamufle ederek, evrenin sözde ihtimal üzerinde oluşacağı
ihtimalini insanlara yedirmeye çalışmaktadır.
Hani
böyle bir teorinin matematiksel olarak ispatı mevcut, yok değil. Ancak deneye
dayanmadığı için pek bişey ifade etmiyor. Ona bakılırsa, Esra Ceyhan'ın programında yuvarlanan
Sabri'nin de uçabilmesi matematiksel olarak mümkündür. Yani diyeceğim o
ki sadece "mümkün olabilirliği" ispatlanmıştır. Bu kadar el üstünde
tutulmasının sebebi Richard Dawkins ve tayfasının "materyalist evren
anlayışına" daha mantıklı gelmesidir.
Örneğin,
Sabancı Üniversitesi Fizik Mühendisliği Doğa Bilimleri Öğretim Üyesi
Ateist Prof. Dr. Cihan Saçlıoğlu, NTV'deki programda Paralel(çoklu) Evrenlerin deneysel
olduğunu iddia etmiştir. Ben fizikçi değilim ancak lise 1'i okumuş olan bir öğrenci bile deneysel olan bir şeyin teori olarak kalamayacağını bilir. Cihan bey bunu fark etmiş olmalı ki, daha fazla rezil olmamak için programın ilerleyen dakikalarında stüdyoyu terketmiştir.
http://www.youtube.com/watch? v=f03XXM4upxw (Şimdi değil sonra izle)
Uzaylılarla
sıkı fıkı ilişkisi olan, bazen Sadettin Teksoy bazen de Mustafa
Topaloğlu'yla karıştırdığım bir şahsiyet olan Haktan Akdoğan, konuyla
ilgili şöyle bir açıklama yapmış;
"Bir
düşünün: ya iki “baloncuk evren” birbirine çarparsa? Cambridge
Üniversitesi’nden Prof.Neil Turok, Pennsylvania Üniversitesi’ nden Prof.
Burt Ovrut ve Princeton Üniversitesi’nden Prof. Paul Steinhardt bunun
yaşandığına inanıyorlar. Peki ya sonuç? Büyük bir Big bang ve sonunda
yeni bir evrenin- bizim evrenimizin- oluşumu. Bu fikir tüm bilim
dünyasını şaşırttığı gibi uzlaşımsal big bang teorisini de baş aşağı
çevirdi. Demek ki Big bang yani büyük patlama herşeyin başlangıcı değil.
Bundan önce de zaman ve uzay vardı. Aslında Big bang ler her an
olabilmekte." - http://siriusufo.org/ paralel-evrenler/#sthash. 2263uKdk.dpuf
Haktan
Akdoğan'ın websitesindeki bu açıklama "bilimselmiş" gibi ortaya
konulmuş olsada bilimsellikten uzak bir izahtır. Çünkü Big Bang'in
ortaya koyduğu başka bir gerçek ise Big Bang'ten önce zamanın ve mekanın
olamayacağıdır. Bu nedenle Hawking'in paralel evrenle ilgili
fikirlerini eskisi gibi savunmadığı söyleniyor.
Buradan
da anlaşıldığı gibi paralel evrenler teorisi, ateist şartlanmalarla
ortaya koyulmuş, Allah inancı olmayanlar için eşsiz bir cennet. Evrenin
tesadüfen oluştuğunu iddia edenlerden başka türlü şey beklenemez zaten. Karl Stern, "tesadüf evren" düşüncesi ile "şizofrenik" düşünce arasındaki bağlantıyı şöyle ifade ediyor;
"Evrenin
şu anki yapısının tümüyle bir tesadüf eseri olabileceği düşüncesi,
tümüyle delice bir düşüncedir. Delilik kavramını argovari bir hakaret
niyetiyle değil, tamamen psikolojideki teknik anlamıyla kullanıyorum.
Gerçekte bu tür bir düşünce ile şizofrenik düşünce tarzı arasında büyük
benzerlikler vardır." Karl Stern, Montreal Üniversitesi Psikiyatristi
Bu
konuyu daha derin araştırsaydım budizm ve hindu kastının reenkarnasyon
inancıyla nasıl yoğrulduğunu da ortaya koyardım. Ancak ütopik olan bir
teoriye fazla zaman ayırmam doğru olmaz. Çevremdeki bazı insanlar da bu
teoriye inanmak istiyor. Bu evrende yapamadıkları şeyleri başka
evrenlerde yapmış olabilme ihtimalleri sanırım insanları cezbediyor.
Belki
de bu teorinin ilgi görmesinin bir sebebi de birçok film,dizi ve
belgeselde işlenmiş olmasıdır. Bunlar; Fringe, Lost, Flashforward,
Gizemli Adaya Yolculuk, Donnie Darko, Biz Ne Biliyoruz Ki?... Bununla
beraber birçok makale yazılıp çizelerek Cennet-cehennem kavramları,
dejavu, astral seyahat, izafiyet teorisi ve Kuran ayetleri bu teoriye
göre yorumlanmıştır.
Biz
ne kadar da bu işin mantıksızlığını ortaya koysak da paralel evren
teorisi ilgi görecektir. Çünkü insanlar gerçek olana değil popüler olana
bel bağlamış durumda. Oysa bu teoriyi ortaya koyanlar ve savunanlar
kendi inandıkları gerçeği koruyabilmek adına böyle bir alternatif evren
geliştirmişlerdir. Biz daha bu evrenin varlığını açıklamakta zorluk
çekiyorken birden fazla evrenin varlığını açıklamaya itilmemiz, Big Bang'i yani Allah'ın evreni yoktan var ettiği gerçeğini kamufle etme
çabasından başka birşey değildir.
Big Bang'e karşı öne sürülen tüm teoriler, her sistem için geçerlidir. Gerçeği ortaya koyduğunda illa ki bir engelle karşılaşıyorsun. Mesela sen 'yalnızca' Kuran'ı rehber ediniyorsun ya,
bunun böyle olmadığını, yanlış metod uyguladığını söyleyenler oluyor.
İnşallah bundan sonraki yazıda ona değineceğim.
Kaynak: Kenan Evren