Selam azizim,
Yaklaşık çeyrek asırdır dünya üzerindeyim. Garipliklerle
dolu bu yaşam mücadelesinde bir köşeye sıkışmış, olup bitenleri izlemek yerine
olanları anlamaya çalışıyorum. Merakım ve içinde bulunduğun sıkıntılar beni
gerçeğe yaklaştırma çabasında oluyormuş, zamanla anladım bunu. Ben mutluyken
bir şey öğrenmedim zaten.
Burada samimiyetin
dibine vurarak bir şeyleri izah etmeye çalışacağım. Aynı samimiyeti senden de
bekliyorum. Bu konuda yanılmayacağımı umuyorum. Ben daha açıklama yapmayıp
önyargının kralını yapacak olursan bu yazıyı hiç okuma! Anlamak yerine
yadırgamak gibi bir çaba içindeysen biz hiç anlaşamayız zaten.
Şöyle bir bakıyorum
da, toplumun etkisinde çok fazla kaldığını görüyorum.(Benim daha önce etkisinde
kaldığım gibi) O yüzden yazacağım şeyler hem aklının toplumdan ne kadar
bağımsız olduğunu hem de Kuran'ı anlama kapasitenin topluma göre nasıl
belirlendiğini gösterecek.
İnsanlarımızın
öyle ilginç mantıkları var ki; doğru bilirsen değil, çok bilirsen itibar
görüyorsun. İçerikten çok görselliğe
önem veren putperest bir beyin yapımız var. O yüzden dini, hocaların ve
alimlerin dillerinden dökülen kelimelerle uygulamaya çalışıyoruz. Kaynağımız,
toplumun belirlediği ve kutsallaştırdığı kişilerin söz ve davranışları oldu.
Kuran’ın içeriği hiç önemsenmedi.
Kalıplaşan bir
islam anlayışı var. “Bu dediğin hüküm Kuran'da yok, ama ne hikmetse Tevrat ve
Mezheplerde var. Allah’ın vermediği hükmü bir alim nasıl verebilir?"
dediğinde, onların gözlerinde sapıklaşırsın. Okumamış cahiller "O kadar
alim yanlış biliyor da sen mi doğru biliyorsun?" deyip çoğunluğa göre
yargısını belirledi. Çoğunluğa inanmak Allah’a inanmanın önüne geçti, hala fark
edemiyor musun? Okumuş cahiller de "nesh, muhkem-müteşabih, cerh, tadil,
tefsir, İslam tarihi, tasavvuf ve hadis bilmeden bu işler öyle olmaz!"
diyerek, anlaşılır olan kitabı anlaşılmaz hale getirmeye çalıştılar.
Akıllarınca, Hayat kitabı olan Kuran'ı, akademik seviyeye çıkardılar. Dini
kendi tekeline aldıklarının farkında değillerdi. Atalarından öğrendiği her dini
prensibi topluma dayatmayı matah bir şey zannettiler.
"Çoğunluk
ilahımdır" diyemeyen ancak her fırsatta bunu ima eden bir zümre türedi bu
coğrafyada. Toplumun inancını ve yargısını ilah edinenlerden uzaklaşmamış mıydı
Peygamber? O dönemden beri devam eden bu sosyolojik düşünce ve davranışlar
günümüzde daha da yaygınlaşmadı mı? O dönemin putperest devriyle bugünü
karşılaştırmak yanlış mı olur diyorsun? Sana göre yanlışsa, toplumun etkisinden
kurtulamadığının farkına varmadın demek.
Kafanda birçok
eleştirel sorular ve tepkiler var, eminim. Ama oraya da gelicem. Derdimi
anlamaya çalış istiyorum, dinle beni.
Bak sana toplum
neyi öğretti onu söyleyeyim. Dedi
ki;" Kuran'a abdestsiz dokunamazsın." Farkında olmadan, kısmen seni
bu kitaptan mahrum ettiler. Yanlış yorumladıkları ayeti "bak temizlenenler
Kuran'a dokunabilir" diyerek ikna edilmeye çalışıldın. Sustun 'eyvallah'
dedin. Çünkü senin gibi avam tabakası bu Kuran'ı anlamazdı. "Nesh var,
müteşabih var. Oğlum bunlar çok karışık şeyler, ilim sahibine soracaksın."
dediler. Kuran dışı kaynaklardan hüküm çıkartan her hocayı kabul ettin. Hangi
hocanın doğru, hangi hocanın sapık olduğunu da bunlar öğretti. Aklını kavanoza
koyduğundan haberin yoktu. Beyninin turşusunu kurdular, farkında değildin.
"Türkçesini okuyarak sevap kazanamazsın" dediler. Anlamadan Arapçasını okudun, sevap kazanmaya
çalıştın. Ama Allah'ın ne dediğinden habersiz yaşadın. Allah'ı da bunlar
öğretti sana, Kuran dışı ilimleri de. Halbuki Kuran açık, anlaşılır ve kolaydı.
Kendi beyinlerinde zorlaştırdıkları kitabı sana da 'zormuş' gibi empoze
ettiler. Allah'a inanır gibi inandın bunlara. Sana "üç ihlas okursan tüm
Kuran'ı hatim etmiş sevabı alırsın" diyerek uydurma hadisleri önüne
serdiler. Üç ihlasla yetindin, diğer ayetleri okuma gereği bile duymadın.
Hakikaten, üç ihlas okuyan tümünü hatim etmiş sevabı alıyor da, hepsini okuyan
ne sevabı alıyordu? Yok, yok, seni Peygamberimize ait olmayan sözlerle
kandırdılar ama fark etmedin sen.
Sana daha neyi
öğrettiler anlatayım, bi dinle... Senin anlamanı bilmeden arapça okuduğun o
ayetler, hayatını değiştirecek cümleleri ve hayat prensiplerini içeriyordu. Ama
engellendin, mahrum edildin. Bu kitabın birkaç alimin anlayacağı şekilde
indirilmiş olduğunu bilinçaltına yerleştirdiler. Ulema dediğin bu insanları,
avam kesiminden alıp göklere çıkarmanı istediler. Yüceliklerinden sual olunmaz,
dediler. Onların himmetiyle yaşadığını ileri sürdüler. Kuran'da bildirilen
Peygamber’in özelliklerinden yetinmeyenler, o güzel nebiyi başka atmosfere
taşıdılar. İki cihan Peygamber'i olarak tanıttılar. Yetinmediler, "Ya
Muhammed! sen olmasaydın alemi yaratmazdım" sözünü hadis diye yaydılar.
Sen fark etmedin tabii... Allah’ın sevdiği bir kul ve resul olan Peygamber’i
“Allah’ın sevgilisi” haline getirdiler. Hz. İsa’nın göğe yükseltilmesiyle
yetinmeyip ‘oğul’ isnat edenler gibi bir yarışmaya girdiler. Allah kulunu ve
resulunu severdi, kendine sevgili yapmazdı. Sevgiliye ihtiyacı yoktu Allah’ın;
oğula ihtiyacı olmadığı gibi.
Kuran'ı senin
dünyandan çıkaranlar fikirlerini sana dayatmaya çalıştı. "Kuran'ı Türkçe
okuma! yanlış manalar çıkarırsın. Çok tehlikelidir, aman ha!" dediler. Ne
o tehlikeyi fark etmeni istediler, ne de doğrusunu bulmanı. Akıllarını diğer
insanların akıllarından üstün tuttular. Ama sen fark etmedin. Tüm insanlığa
gönderilen bu yüce kitabı "sadece hocaların ve alimlerin anlayabileceği"
inancını yaydılar da yaydılar. "Sana birkaç zikir ve tesbihat verelim, sen
onları çek, yeter" dediler. Seni bir partiye üye yapar gibi kendi
cemaatlerine, tarikatlarına ve anlayışlarına üye yaptılar. Belki niyetleri
iyiydi ama akıllarını şirke bulaştırdıklarının farkında değildiler.
Seni birçok şeyden
mahrum bıraktıklarının farkında değildin. Allah'ın tekelindeki dini kendilerine
ipotek ettiler. Hiç Kuran'a başvurmadın sen. Onlara inandın. Çünkü onlar senin
yerine dini anlayıp kavradığını, kategorize ettiğini ve kolaylaştırdıklarını
zannediyordu. Daha kendi derdini çözemeyen hocalar, senin derdini çözmeye
kalkıştı. Sana yardımcı olmaya çalıştı. Rüyasında gördüğü Peygamber'i sana
anlatarak, ne kadar farklı biri olduğunu ima etti. Senin gibiler rüyasında
Sibel Can'ı görüyordu çünkü. Gidip de onlara din hakkında birşeyler anlatmak,
anladığın Kuran’ı paylaşmak haddin değildi. Onlara farklı bir ilim verilmişti
güya. Prestijlerini, gözünde büyüttüler hissettirmeden. Peygamber’in heva ve
hevesine göre konuşmadığını öğrettiler.
Ama kendilerinin heva ve hevesine göre konuştuklarını söylemediler.
Allah'ın rızasını
aramak için Ruhbanlığı uyduranlar, gereğini yerine getirmediler. Halbuki Allah
onlara böyle bir oluşum içine girmelerini emretmemişti(Hadid, 27). Sence söz
konusu durum bizim için de geçerli değil miydi? Allah'ı hakkıyla takdir edemeyip
türeyen tarikatlar, oluşturulan cemaatler, kurulan medreseler, inşa edilen
vakıflar, sistemleşen ilahi-yatlar.... Hristiyanlığa benzer bir oluşum
geliştirilmedi mi? Neden bir hüküm için farklı doğrular vardı? Bir insanı
öldüren tüm insanları öldürmüş gibi oluyor da neden namazı kılmayanı öldürmek
helal sayılıyordu? Zina edene 100 değnek vurulması emrediliyorken(Nur,2) neden
Yahudilerin ve mezheplerin görüşlerine göre taşlayarak öldürülmesine(recm)
hüküm veriliyordu? Bak bana canını yediğim, ne düşündüğünü iyi biliyorum. Seni
yarı yolda bırakmıcam, anlatıcam.
Geçmişte yaşamış
alimlerin, şeyhlerin, evliyaların ve ulemaların yanlış yapamayacaklarını
sandılar. Uydurma hadislerin Peygamber'e ait olduğunu zannedenler, kendilerine
göre ayetlerin anlamlarını kaydırarak savunma kalkanı oluşturdular. Birçok
hadisin Peygamber'e ait olmadığını fark edenler, ya ses çıkaramadılar ya da
çıkardığı sesler kesildi. Allah'tan korkar gibi -yanlışlarını dikkate
almayarak- ulemalardan korkan Müslüman kitlesi oluştu. Elbette Kurani çerçevede
dini anlatmaya çalışan ve bu uğurda fedakarlık gösteren alimler de oldu. Onlara
hiç bir sözüm yok. Ama bunlar çok az bir gruptu. Toplumun baskısıyla çoğu
susturuldu.
Geçmişte yaşamış
Abbasiler ve Emeviler, saltanatlarını korumak ve dini kendi arzularına göre
yaşamak adına birçok hadis uydurdu. Bunlar bize farkettirilmedi, Kuran’ın
hükümleri diye lanse edildi. O kadar çok zannettiğimiz şeyler vardı ki; Arap
gelenek ve göreneklerini dinselleştirerek bu dine takviye yaptılar. Kültürleri,
dinin bir emri diye yerine getirdik. Budizm’den, hintlilerin Brahmanzim
inancından birçok ritüel İslam’ın parçası durumuna geldi. Tastamam gönderilen
saf dine her kültürden bir fikir giydirildi. Özü değişti ama ismi değişmedi.
Hadisleri Kuran'a
göre yorumlamamız gerekirken, Kuran'ı hadislere göre yorumladık. Kuran’da
anlamadığımız noktaları eshab-ı nüzul diye birşey ortaya atarak izah etmeye
çalıştık. Hem toplumun alt tabakalarında hem de toplumun akademik katmanlarında
bunları vazgeçilmez bir unsur haline getirdik.
Nuh'un, Salih'ın,
Şuayb'ın, İbrahim'in Lut'un ve Peygamberimiz ile birlikte nice peygamberin saf
bildiği yoldan gitmeyerek toplumun(ataların) dininden gider olduk. “Çoğunluk
nereye, biz oraya” dedik. Kuran'daki ayetleri, sözde 'peygamber hadisi' ile açıklamaya çalışanların gerçek dini
kamufle ettiğini fark etmiyor musun? Kuran’ın tefsirinin yine Kuran olduğunu
söylemediler mi sana? (Kıyamet,17-18-19)(Furkan,33) En güzel yorumun Allah’a
ait olduğunu ayetler bildirmiyor muydu sana? Bu Kuran din için sana yetmiyor
muydu? (Ankebut,51) Çoğunluğun zanlarıyla daha ne kadar yaşamayı düşünüyorsun?
"Yeryüzünde
bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar
zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de
söylemezler."(Enam,116)
Allah aşkına bana
söyle; "Allah'dan daha doğru sözlü kim olabilir?" (Nisa, 87)
Atalarına uyan kavimlerin nasıl helaka uğratıldıkları haberi gelmedi mi sana?
Biz de atalarımızın dinini sürdürüyoruz, farkında değil misin? Onlar,
çarpıtılmış bir dini sana dayattıklarının farkında değildi.
Kuran'ın etkisinde
kalmayan Müslümanlar, çarpıtılmış İslam anlayışının etkisinde kalarak körü
körüne savundu. Kendisine dayatılan düşüncelerin kölesi, görünmeyen
hapishanelerin mahkumu oldu. Saçmaladığımı mı düşünüyorsun? Tutarsızlıklarla
dolu hocaların sözlerini, alimlerin kitaplarını değil de, söylediklerimi mi
garipsedin?
Bu toplum,
çelişkiye düştüğü her hadis'e “hikmet” gözüyle bakmanı istedi. Kuran’a ters
olan hadisleri peygambere ait sanarak “bunda bir hikmet vardır” diyerek
cevapsız bıraktılar. Ama sen farkında değildin. Oysa hikmetli olan Kur'an'dı.
"Andolsun
hikmetli Kur'an'a" (Yasin, 2)